İstanbul Sözleşmesi Nedir? Türkiye’nin sözleşmeden çekilme süreci ve olaylara bakış.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ NEDİR?
Sözleşme, Avrupa konseyi tarafından desteklenmekte ve taraf olan devletleri hukuki boyutta bağlar niteliktedir. Sözleşme beş temel ilkeden oluşmaktadır. Bunlar; kadına yönelik her türlü şiddetin ve ev içi şiddetin önlenmesi, şiddet mağdurlarının korunması, suçların kovuşturulması, suçluların cezalandırılması ve kadına karşı şiddet ile mücadele alanında bütüncül, eş güdümlü ve etkili iş birliği içeren politikaların hayata geçirilmesidir.
Taraf devletlere şiddeti önleme yükümlülüğü getiren bu anlaşma; cinsiyet, cinsel yönelim, mülteci, yaş, sağlık, cinsel kimlik ayrımcılığı yapmadan bunları uygulama konusunda vurgu yapmaktadır. Birçok düzenlemeye nazaran İstanbul Sözleşmesini bütün metinlerden ayırt eden bir durumu vardır. İstanbul sözleşmesi, kadına yönelik şiddet ve toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılık konularında yapılmış en kapsamlı tanımlara sahiptir.
Kadına karşı şiddete işbirliğini kapsayan ve aynı zamanda kadına yönelik şiddeti insan hakkı ihlali ve ayrımcılık olarak tanımlayan ilk uluslararası düzenlemedir. Kadına yönelik şiddetin cinsiyet eşitsizliğine dayanan güç ilişkilerinin sebep olduğuna değinilmiştir.
Şiddet, taciz, tecavüz, erken yaşta evlilik, namus cinayetleri toplumda insan haklarının ihlaline sebebiyet verdiği ve öteki yarattığı ifade edilmektedir. Bunların yanı sıra Psikolojik ve Ekonomik şiddet içerikli her şey buna eklemlenmiştir.
“İstanbul Sözleşmesi, toplumsal cinsiyet eşitliğiyle ile ilgili politikalar üretip uygulaması, bunu sağlamak adına daha fazla ekonomik kaynak tesis edilmesi, kadına yönelik şiddetin boyutu hakkında istatistik verilerinin toplanması ve kamuoyu ile paylaşılması, şiddeti önleyecek toplumsal zihniyet değişikliğinin yaratılması sorumluluğunu yüklemektedir.”
“Sözleşme ağırlıkla kadına yönelik şiddeti önleme amacı gütse de Madde 2’de belirtildiği üzere hane halkının tüm üyelerini kapsamaktadır. Buna göre Sözleşme sadece kadınlara yönelik değildir, çocuklara karşı şiddet ve çocuk istismarının önlenmesini de amaçlamaktadır. 26. Madde bu kapsamda belirlenmiştir ve maddeye göre taraf devletler şiddet mağduru olan çocukların haklarını korumalı ve yaşanan menfi duruma karşı yasal düzenlemeler ile psiko-sosyal danışmanlık hizmetleri sağlamalı, önleyici ve koruyucu tedbirler almalıdır. 37. Madde ise çocuk yaşta evliliğin ve zorla evlendirmelerin suç sayılması için yasal dayanaklar oluşturulması yükümlülüğünü belirtmektedir. [7] 12 bölüme ayrılmış, 80 maddeden oluşan Sözleşme genel olarak Önleme, Koruma, Yargılama/Kovuşturma ve Bütüncül Politikalar/Destek Politikaları ilkelerini savunmaktadır. “
İSTABUL SÖZLEŞMESİ VE TÜRKİYE SÜRECİ
11 Mayıs 2011’de İstanbul’da imzaya açılan sözleşme “İstanbul Sözleşmesi” olarak adlandırılmıştır. Türkiye bu anlaşmayı 11 Mayıs 2011’de ilk imzalayan ve 24 Kasım 2011’de parlamentosunda onaylayan ilk ülke olmuştur.
PEKİ SONRASI?
Uzun bir süre önce sözleşmeden çekilmenin sinyalleri iktidar kanadı tarafından verilmeye başlanmıştı.
İstanbul Sözleşmesinin sorgulanabilecek bazı maddelerinin olduğu tartışmaları başladığından bu yana içinde muhafazakâr kesimlerin bulunduğu gruplar ve kadın örgütleri sözleşmenin kaldırılmaması konusunda itirazlarını dile getirmişti.
Sözleşmenin kaldırılması yönünde tez savunanlar konuyu “cinsel yönelim” ve “toplumsal cinsiyet kimlikleri” olarak ele almışlardı. Toplumun örf, adet ve gelenek gibi değerlerine zarar verdiği yönde savunmalarda bulunmuşlardı. Özellikle gelecek kuşakların cinsel eğilimlerinde farklılık oluşturacağı ve aile içi mahremiyete zarar vereceğini iddia etmişlerdi. Konuyla alakalı destek verenler olmuştu.
Hüda – Par: “İstanbul Sözleşmesi, detaylı incelendiğinde toplumun dinamiklerini tahrip eden bir yapıya sahip olduğu rahatlıkla görülecektir”
Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan: “Biz İstanbul Sözleşmesi’ne en başından beri canla başla karşı çıkan, mücadele eden bir partiyiz. İstanbul Sözleşmesi, dış güçlerin laboratuvarlarında maksatlı olarak üretilmiş bir zehirdir. Kadını korumakla falan bir alakası yoktur.”
Bu durumun aksine halk tabanından sosyal mecralarda özellikle Twitter’da “#İSTANBULSÖZLEŞMESİYAŞATIR” kampanyası başlamış ve gündem olmuştu. Pek çok milletvekili, kadın platformları, gazeteciler ve toplumun azımsanamayacak büyük bir kitlesi İstanbul Sözleşmesinin kaldırılmaması yönünde açıklamalarını ve itirazlarını dile getirmişti. Kadın cinayetlerinin, şiddetin ve baskının en fazla olduğu bu dönem sözleşmenin kadınların hayatta kalma güvencesi olduğu ve kaldırılması halinde caydırıcılığın en az seviyeye inmiş olduğu toplumda yok olacağına dair savlar savunulmuştu.
TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu CHP Grup Sözcüsü Sera Kadıgil: “TBMM’nin oy birliği ile kabul ettiği, temel haklara ilişkin uluslararası bir sözleşme, üç beş gericinin lafıyla, tek imzada yok sayılacak, biz de oturup izleyeceğiz öyle mi Saray Komutanı? Yok öyle yağma! İstanbul Sözleşmesi bizi, biz İstanbul Sözleşmesi’ni yaşatacağız!” dedi.
CHP Kadın Kolları Başkanı Aylin Nazlıaka: “2011 yılında ilk imzacısı olduğumuz, 2014 yılında da Meclis’ten oybirliğiyle geçirdiğimiz #İstanbulSözleşmesi, kadınların can simididir. Parlamento kararını yok sayarak, ‘Cumhurbaşkanı Kararı’ ile sözleşmeden çıkılamaz. Meclis’i işlevsiz ve yetkisiz kılan bu karar, kabul edilemez! Anayasamızın 90. maddesine göre uluslararası sözleşmeler bağlayıcıdır ve iç hukukla çelişkili olduğu hallerde milletlerarası antlaşmalar geçerlidir.” dedi
Bu tartışmalar sürmeye devam ederken bundan yaklaşık bir yıl önce İstanbul Sözleşmesi Cumhurbaşkanı kararnamesiyle fesih edilmiştir.
İstanbul Sözleşmesinin fesih edilmesinin ardından özellikle sosyal medyada kararın geri çekilmesi yönünde birçok şey ele alınmıştır. Bu süreç etkisini biraz dindirmiş gibi görünse bile her kadın cinayeti haberiyle etkisini arttırarak devam etmektedir.
Süreç içinde Pınar Gültekin, Emine Bulut cinayetlerinin işlenmesiyle İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasını isteyen kadın platformları ve destekçileri sosyal medya üzerinden çok fazla tepki göstermiş ve sözleşmenin uygulanması için pek çok kentte protestolar düzenlemiştir.
SON DURUM NEDİR?
İstanbul Sözleşmesi kalktığı tarihten itibaren yapılan araştırmalar sonucunda Kadın Cinayetlerinin arttığı gözlemlenmektedir. 2021 yılının ilk iki ayında öldürülen kadın sayısı 77’dir. 2022 yılının ilk iki ayında bu sayı 98’e çıkmıştır.
Ülke gündeminde “kadına şiddet” ve ”şüpheli kadın cinayetleri” konuları halen çok önemli bir alanı kapsamaktadır. İstanbul Sözleşmesinin tekrardan kazandırılması halen kadın toplulukları, vekiller ve toplumun büyük bir kesimi tarafından gerekli bir durum olarak görülmektedir.
Bu yaşananlar devam ederken geçtiğimiz haftalarda kadına yönelik şiddet ile mücadelede “reform” niteliğinde çalışmalar olduğu kamuoyuna duyurulmaya başlanmıştı. Bu haberler yeni tartışmaları beraberinde getirmeye başladı.
“Yasaların reforma ihtiyacının olmadığı, problemin yasalar değil, yasaların uygulanmasıyla alakalı sorunların olduğu” Kadın Platformları tarafından söylenmişti. Şüpheli ölümler ve faillerinin belli olduğu kadın cinayetleriyle ilgili davaların halen sürmesi bu görüşü doğrular niteliktedir.
TİP İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil katıldığı bir programda “Şiddet Yasası” hakkında konuştu. Kadıgil; “Kadına şiddetle mücadele edecektin neden İstanbul Sözleşmesinden çıktın” söyleminde bulundu.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Temsilcisi Gülsüm Kav da VOA Türkçe’ye yaptığı açıklamada, “İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme süreci o kadar büyük bir hataydı ki, daha sonra bu paketi açıklamak gibi, çıkma kararının tolere edilmeye çalışıldığı durumlar yaşanıyor” dedi.
Bu tartışmalar sürmeye halihazırda devam ederken Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Mart ayı raporlarını yayınlamıştı. Rapora göre sadece Mart ayı içerisinde 24 kadın öldürülmüş ve bunların 19 tanesinin ölüm nedenleri hâlâ şüpheli devam etmektedir.
BAKIŞ
Yukarıda bulunan tabloda kadınların kimler tarafından öldürüldüğüne dair bir veri tablosu görmekteyiz. Her şeyi bir kenara bırakıp öncelikle konuyu hukuksal ve sosyolojik yönünden ele alıp kadın cinayetleriyle nasıl mücadele edilmesi gerektiğine dair bir uzlaşma sağlanması gerekmektedir. Kadın cinayetleri, tecavüz vb. gibi şiddet olaylarında kadının beyanı esas alınmalı ve cezai indirimler söz konusu olmamalıdır. Yasalar kadınları korumalı, erkeklerin eşitsiz davranışlarına ve yönelimlerine karşı caydırıcılığı net bir şekilde çizilmelidir.
Cinayet, tecavüz, çocuk istismarı ve şiddetin her türlüsü için gereken cezalar ertelenmeden verilmeli, faillerin cezaları kamuoyuna paylaşılmalı ki süreç uzatılmadan işlenen suçun ağırlığı gözler önüne serilmelidir. Bunlar göz önüne alındığında İstanbul Sözleşmesi gibi yaptırımları geniş bir çerçeve içinde mağduru koruyan faili ise oldukça ağır bir biçimde cezalandıran uluslararası bir anlaşma kadınlar ve istekleri doğrultusunda acilen tekrar yürürlüğe sokulmalıdır.
Bunların yanı sıra toplumun geniş bir kitlesinin Ataerkil düzende yetiştiği öncelikle kabul edilmeli ve bunun temeline inmeden suç oranlarının ve zihniyetin değişmeyeceğini ayrıca anlaşılması gerekmektedir. İnsanların en çok etkileşim içinde bulunduğu şeylerin başını haberler, diziler, sosyal medya ve öğlen programları oluşturmaktadır.
Burada önemli bir unsur olarak toplumun sürekli kanallar aracılığıyla izdivaç, yemek programlarıyla kafasının doldurulması yerine sağlıklı ve güvenli bir toplum için; şiddetin ve eril yapının zararlarından bahsedilen, iyi ve güvenilir bir toplumun gerekleriyle alakalı kamu spotları ve sosyologlarla yapılan iyileştirici ve kapsayıcı programlarla konunun farkındalık yaratılması sağlanmalıdır. Sinema ve dizi sektörlerinin özellikle eril dili bırakıp toplumun içinde sürekli şiddeti normalleştiren senaryolar yazmaması gerekmektedir. Namus, töre, kan davası, kadının sahibi gibi davranılması, dövülmesi vb. gibi görüntüleri hafızalara kazımaması gerekmektedir.
Kamuoyu özelinde haber kanalları kadın cinayetleri, şiddet, tecavüz gibi olayları titizlikle incelemeli ve sunmalıdır. Aksi takdirde gördüğümüz tabloların hiçbirinin etkisi bir öncekinden daha farklı olmayacaktır. Her yeni bir kadın cinayeti, tecavüz haberleri okunduğunda kişinin siz veya tanıdığınız olmamasına sevinecek ama bir yandan ertesi gün sokakta öylece yürürken ‘acaba öldürülür müyüm?’ diye korkarak yaşamınıza devam etmeye çalışacaksınız. Bir sonraki olmamak için toplum yapısının tekrar inşa edilmesi için çabalamalı, meydanlardan, sokaklardan, kadın ve erkeğin hukuksal ve sosyal boyutta eşit olduğunu her fırsatta savunmaktan geri durulmamalıdır.