Her zaman inandığım bir şey vardır; insanlar değişmezler sadece alışırlar. Pek çoğumuz artık eskisi gibi olmadığımızı, zamanla değiştiğimizi söylüyoruz.
Ama bilmiyoruz ki sadece olaylara karşı tutumumuz değişiyor, yaşadığımız acılara bünyemiz bağışıklık kazanıyor ve eskiden bizi üzen ya da mutlu eden şeylere aynı reaksiyonu veremiyoruz. Atalarımızın da dediği gibi: “İnsan yedisinde neyde yetmişinde de odur.” Aslında anlatmak istediğim düşüncenin ana temasını bu sözle aydınlatabiliriz.
Mesela çocukken bisiklet öğrenmeye başladığımızda düşmekten korkardık ama düşe kalka öğrenirdik. Sonrasında düştüğümüzde ise ilki kadar canımız yanmazdı. Çünkü o acıya alışırdık. Ya da hayatımızdan giden insanlara da zamanla alışırız. Belki ilk başta yaralar ama sonrasında herkesi oluruna bırakırız. Çektiğimiz aşk acıları gibi… Ayrılıklarımızın ilk zamanları canımız çok yanar ama zaman geçtikçe kanayan yaralarımız kabuk bağlar. Ve o yaralar hayatın akışında kaybolup gider. Her ayrılık kendine özel olsa da her acı bir öncekinden daha tanıdık gelir ve atlatmamız daha kolay olur.
Diyeceğim o ki; değiştiğimiz sandığımız her an alıştığımız başka bir ana işaret eder. Bizleri güçlendiren ise alıştığımız zorluklar olur. Değiştiğimizi düşündüren şey ise güçlenmemizdir.