Ölüm bize ne yakın, ne uzak ölüm, ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm…İnsanın yaşam içerisindeki ölümü.
Ölümün yenilmez olduğu inancı, insanlar için zararlıdır. Ne kadar uzun yaşayacağınız, içinde bulunduğunuz zihinsel durum ve yaşama isteğinizle belirlenir.
İnsanlar ölüme tapıyorlar, ve ellerinde olsa bile onu asla iptal etmek istemezler, çünkü ölümü bütün sorunlarının çözümü sayıyor, çektikleri ıstıraplara ve kendi kendilerine yarattıkları binlerce ruhsal ölüme son vereceğini düşünüyorlar. Oysa ölüm bir çözüm değildir!
Bizi iyileştirmek ve kucaklamak için tüm girişimler boşa çıktığında, varoluşun dönüp gireceği en son sığınak ölümdür. Sokrates, anlamak için ölümü kullanmıştır! O fevkalade anda, ölümün, iyileştirme yolunda atılan bir adımdan, bütünlük merdivenindeki uzun bir basamaktan başka bir şey olmadığının farkına varmıştı. Bu onun son ve en büyük öğretisidir.
Ölümden kaçma. Onu bir kez ve sonsuza dek olmak üzere göğüslemekten çekinme! Her insan yeniden doğmadan önce mutlaka ölmelidir.
Ölüm, her zaman bir intihardır!
Ölüm bir hatadır, ve doğaya aykırıdır. Fiziksel ölüm, her gün içimizde gerçekleşen milyonlarca ölümün maddeye dönüşen görüntüsüdür; acıya düşkün ve ıstırap çekmeyi seven bir insanlıktan alınıp benimsenmiş bir inancın kristalleşmesidir.
‘Ölmek’, kişinin vizyonunu bütünüyle altüst etmesidir. ‘Ölmek’ hüzünlerin yönettiği kaba saba bir dünyadan yok olmak ve daha üst bir düzeyde ortaya çıkmaktır.
Etrafındaki dünya ölüyor çünkü sen içinde ölüyorsun….Çok değerli bir insan, tüm dertlerinin mutlak sebebinin kendi ölümcül varoluş vizyonun olduğunu fark etmeni sağlamak için ölüyor. Onun bu fedakarlığının, kendi kendine acıman ve anlayışsızlığın yüzünden heba olmasına izin verme. Katlanılmaz olsa da, kendinle ilgili bir gerçeği anlamana sebep olan bir şey her zaman iyidir.
Sen bir yalancısın, geçmişin ise, iki yüzlülüğünün ve hastalıklı tasavvurunun bir yansıması. Oluş ‘undaki en ufak bir değişim tamamen farklı bir geçmiş yansıtırdı. Bu an, geçmiş hikayeni değiştirebileceğin yegane fiziksel deneyim noktasıdır ve Oluş’undaki her bir değişimle beraber, farklı bir dünyada yaşayan farklı bir insan olursun. İçsel durumlarındaki en ufak bir değişimle, eş zamanlı olarak, geçmişin, geleceğin ve bütün evren değişecektir. Gerçekten yaşamış olduğuna inandığın ve kendine çok yakın hissettiğin geçmiş hikayen, sadece bu kusursuz anda ürettiğin hayali bir tecrübedir.
“Hatırla! Tüm olasılıklar Şimdi’nin içinde bulunur.
Hiç kimse kimseden üstün değildir!” Başkalarına üstün gelmek fikri, bir yanılsamadır… Kavgacı, yağmacı… kaybetmeye mahkûm geçmişteki insanlığın boş bir inanışından başka bir şey değildir.
Sen, ölmekte olan bu türü simgeliyorsun, daha gelişmiş bir varlığa yer açan bir tür.
Sana ölüm duygusu veren durumlar, artık bir işe yaramayan boş inanışlarını ve eski hilelerini terk etmeye zorlanmış, dipsiz karanlığın kıyısındaki bir türün, kabuk değiştiren bir insanlığın, oksijensiz kalarak boğuluşudur.
Tüm insanlara, var oldukları ilk yıllarından itibaren, akıl coğrafyalarının en ıssız alanlarında yaşamaları öğretildi… Onlar, kapsamlı bir düşünceyle veya hayal güçlerini zorlayan herhangi bir durumla karşı karşıya kaldıklarında önce karşı çıkar, sonra da söz konusu durumu küçük parçalara ayırmak suretiyle bilinçlerinin küçük odac.ıklarında anlamaya çalışırlar.
Hoş olmayan durumların veya felaketlerin ağırlığı altında iki büklüm olmak ve olan biteni son derece ciddiye almak, dünyanın hüzünlü betimlenmesini güçlendirerek bu sıkıcı olaylara süreklilik katacaktır.
Kişi, başına gelen durumlara karşı tavrını değiştirdiğinde, başına gelecek olayların doğası da zamanla değişecektir.
Oluşumuz yaşamımızı yaratır.
Durumlar ve olaylar, bir gerçeklik madalyonunun iki yüzü gibidir.
Varlığını hafifletmek ciddi bir *emek ister. Bunun için ebeveynlerinin öğretmenlerinin, felaket tellallarının ve kıyamet habercilerinin sana dayatma yoluyla öğrettikleri her şeyi arkanda bırakman gerekir. Onlardan, kurbanlık bilincine nasıl düşüleceğini, nasıl sefil, yoksul ve hasta olunacağını öğrendik. Onlardan, ölmek için binlerce yol öğrendik. Uygarlığın doğuşundan beri bilinci perdelenmek suretiyle uykuya yatırılan milyonlarca insana, ‘nesilden nesile kirlenme yolu ile’, kendilerinin kıt ve sınırlı olduklarına körü körüne inanmaları öğretildi.
İnsan artık geri döndürülemeyecek şekilde telkin yoluyla uyutulmuştur. Her felaketinin arkasında kötülerin en kötüsü yatmaktadır: Ölümün kaçınılmazlığına olan sarsılmaz inanç.
Özgürlük yolunda atılması gereken ilk ve en zor adım, bu korkunun kişinin tüm yaşamına despotça egemen olduğu gerçeğidir.
Geçmişin, sana Tanrı’nın verdiği bir cezadır! Bedelini ödeyerek onu kurtarmalısın. Onun için bir fidye ödemelisin. Onu değiştirmen gerekiyor!
Varlığın, fiyatları rasgele konulmuş, kötü yönetilen bir dükkândan farksız,” diye gözlemini açıkladı, “incik boncuklar fahiş fiyatlıyken, değerli taşlar indirimde. Böyle devam etmekle, yakında iflas bayrağım çekeceksin demektir.
Tüm düşüncelerin, duyguların, coşkuların, davranışların ve olayların ebediyen kaydedildiği bir yer var ve yıllar sonra bile, onları tavan arasında bir kenara bırakılmış, korunmasız, dıştan bakışta hiçbir işlevi olmayan nesnelermişçesine yeniden bulabiliriz. Aslında onlar, bizim tüm varoluşumuzu etkilemeye ve koşullandırmaya devam ederler. Gerisingeri dönmen gereken yer orasıdır!
Var olmanın özgürlük, bilgi ve güçten meydana gelen bu özel durumuna erişmek, kendi üzerinde yıllarca sürecek uygulamalı bir çalışmayı, ‘kendini özünde bağışlamayı‘ gerektirir.
Kendini içinde bağışlamak, yaşayan bir insanın yapması gereken asıl işidir, uzun bir süreçten geçen dikkatinin, kendini mercek altında incelemesinin sonucudur. Özündeki katmanların hâlâ parça parça olan kısımlarına ulaşmak demektir. Kapanmamış yaraları temizleyip tedavi etmek, yarım kalmış hesapları ödemek demektir.
Kendini içinde bağışlamak, geçmişi, içindeki bütün safralarıyla yeni baştan değiştirecek güce sahip olmak demektir.
Her şey burada ve andadır! Her insanın yaşamında, geçmiş ve gelecek daima birlikte hareket etmektedir.
Gelecek de, tıpkı geçmiş gibi gözlerinin önüne serilidir, ama sen henüz bunu göremezsin.
Kendimizi özümüzde bağışlamak, özümüze bir geri dönüştür ve bu dünyaya gelişimizin asıl nedenidir. İnsanlar bu iyileşme sürecini asla yanda kesmemelidirler.
Kendini gözlem, kendini düzeltmedir. Bir kişi ‘kendini gözlemleyebilirse’ geçmişindeki her şeyi düzeltebilir.
Öz gözlemleme, yaşantına yukarıdan bakmaktır! Bu, sanki olayları, durumları ve geçmiş ilişkileri bir ışık demetinin altına koymaya benzer.
Kendini gözlemleme bir iyileşmedir. gözlemci ile gözlenen arasındaki ayrılığın doğal bir sonucudur.
Kendini gözlemleme, insanın, dünyanın yürüyen bantlarına kendisini nelerin bağladığını görmesini sağlar; eskimiş fikirler, suçluluk duygusu, önyargılar, gerginlikler, felaket beklentileri… Bu bir kopma, sahte uykudan çıkma ve yeniden uyanış eylemidir.
Dünyanın insanı uyutma yoluyla dayatma etkisinin en ufak bir miktarının kaldırılması bile inandığın her şeyi darmadağın edecektir ve bu durum yaşantın boyunca oluşturduğun görünür dengelerin ve yanılsatıcı kesinliklerin çözülüp dağılmasına neden olacaktır.
İşte bu nedenle, insanların çoğu kendini gözlemlemeye yanaşmayacaktır. Bir anlığına bile olsa kişinin kendisini dünyanın betimlenmesinden uzaklaştırması, alışılmış sınırların ötesinde muazzam bir girişimdir.
İnsanlar ölümü kaçış yolu haline getirdiler. Kendilerini öldürmek için ne yapmaları gerektiğini ve bütün yöntemleri kusursuz bir biçimde biliyorlar. Beden yok edilemez! Yine de olanaksız olanı, kaçınılmaz kıldılar. Hiçbir insan ölemez, ancak ‘kendi kendisini öldürebilir’! Bunu başarabilmek içinse elindeki tüm imkânları bu işe koşması, kendine acıma ve kendini baltalamayı tam günlük bir iş haline getirmesi gerekiyor.
Fikirlerin, inanışların ve en önemlisi, ölümün kaçınılmaz olduğu düşüncesinin altüst edileceği yer. Ölüm gerçeğe, uyuma, güzelliğe karşı dirençtir. Ölüm, gerçeğin içinden geçemeyen her şeyi yıkıp döker. Eğer vücudumuzun her bir hücresinde biz gerçeksek, o halde asla ölmeyeceğiz.
Ölümün birinci nedeni, kendimizi Tanrı’dan ayrı tutmamız, ilahi olanı kendi dışımıza taşımamızdır. Hastalandığınızda, acı çektiğinizde ve yoksulluk içine düştüğünüzde Tanrı’dan nefret edebilirsiniz, ama sizi temin ederim ki, hastalığınızın, acılarınızın ve yoksulluğunuzun nedeni Tanrı’dan kopmuş olmanızdır. İnsanlar bunu unuttu ve bu gezegeni bir ölüm dünyasına dönüştürdü. Ölümü, yaşama nedenleri yaptılar. Ölüme adanmamış tek bir düşünceleri, tek bir etkinlikleri yok. Motto: ‘Sev ve hizmet et’. İnsanlığa hizmet edebilmek için, kişi ilk önce kendisini ve kendi yaşamını sevmeli.
Kişi ancak bilmiyorsa, öğretebilir, gerçekten bilen öğretemez!
‘Anladığımız’ şeyi, ‘gerçekten’ bizim olanı bir başkasına aktaramayız. Mutluluk, zenginlik, bilgi, istek ve sevgi dışarıdan edinilecek şeyler olmadıkları gibi, başkaları tarafından da verilemezler; onlar sadece hatırladıklarımızdır ve özümüzün demirbaşlarıdır; her insanın sahip olduğu bir tür doğal mirastır.
Hiçbir politika, din ya da felsefe sistemi toplumu dışarıdan değiştiremez
Ancak ve ancak bireysel bir devrim, yeni bir psikolojik doğuş, her insanın tek tek, hücre hücre Oluşundaki yaralarının sarılması bizi daha refah bir gezegene, daha zeki, daha doğru, daha mutlu bir medeniyete taşıyabilir.
Hangi cüretle ‘ben’ dersin? ‘Ben’bir küfürdür. ‘Ben’ içinde taşıdığın ayrılıktır; ‘ben’ senin yalanlar ordundur. Kendi ‘küçük ben ‘terinden birini her söyleyişinde yalan söylüyorsun. Ancak kim olduğunu biliyorsan ‘ben’ diyebilirsin; yaşamının efendisiysen ve bir iraden varsa.
Kendini gözle. Kim olduğunu bul! Kalabalık içinde bir ‘ben’ olmak, gerçek dışı, kaçışı olmayan, kendi kendine yarattığın sahte inançlar ve yalanlar sisteminin tuzağına düşmek demektir.
Bir bütün içinde olmamanın eksikliği, insanı cehalet, korku ve kendi kendini imha etmeye mahkûm eder ve onu hastalıklara, çöküşe, saldırganlığa, acımasızlığa ve dış dünyada savaşmaya kadar götürür. Dünya, senin onu düşlediğin gibidir; o bir aynadır.
Dışarıda kendi dünyanı bulursun, yarattığın, düşlediğin dünyayı. Dışarıda kendini bul! Git ve kim olduğunu gör… Diğerlerinin, senin içinde taşıdığın yalanın, uzlaşmanın, cehaletinin yansıyan görüntüleri olduğunu keşfedeceksin…