Bir bilgine sormuşlar, tarih tekerrürden ibarettir demiş ya tarihi bilmem ama yaşam tekrarlardan ibarettir diyebilirim, otuz yıl önce ödevlerini yapmaya çalışan orta halli bir memur ailenin dördüncü çocuğuydum, ilk aşkım Özlem Ayşe Oğuz cici bir kızdı.
Mini mini beslenme çantası siyah önlüğünün üstünde salınan beyaz dantelli yakası ile sınıfımızın zarif kızı, aradan otuz yıl geçti yine dar gelirliyim yine ödevlerimi hazırlamaya çalışıyor danışman hocama öğrendiğim bilgileri aktarmaya çalışıyorum, instantontonları yada adı her neyse -okunması yada söylenmesi bile sıkıntılı olan bu kavramı açıklamak için gece geç saatlerde kalkıp okuyorum ,kalan zamanlarımda kelepir romanlarımı tamamlamaya çalışırken, otuz yıl önce beni motosikleti ile gelip alan zengin arkadaş burhanın yerini günümüzde zengin arkadaş Koray aldı.
Bu zengin arkadaşım farklı model otomatik vitesli hızlı araçları ile kimi zaman beni evime kadar kimi zaman üniversite kampüs girişine kadar bırakıyor, otuz yıl önce cici kız Ayşe’nin yerini cici öğretmen Ayşe aldı, Ayşe okulumuzda benim gibi bir öğretmen ama tek ortak yanımız branşımızın aynı olması, çoğu zaman bana karsı gizli bir kızgınlık beslediğini hissediyorum, öğrencilere yaranmaya çalışan bir meslektaşı sevmediği fikrindeyim, kimi zaman bunu açıkça ifade ediyor.
Ayşe de ilk aşkım gibi esmer ve siyah bir arabası var, iki yıldır birlikte çalışıyoruz beni evime bir kez bıraktı, aracın büyüklüğü ve onun kullanma konusunda pratikliği beni epey şaşırttı, kendimle kıyaslayınca defalarca kaza yaparak araç kullanmayı öğrenen -daha doğrusu öğrenemeyen-ve ömrünün sonun a kadar araç sahibi olması imkansız olan ben ve okulun cici öğretmeni müdürümüzün en gözde öğretmeni Ayşe hoca…sanırım yıllar boşa geçmiş değişen bir şey yok, Ayşe hoca bugün yoktu okulda kavga edecek kimse yoktu benim için , yıllar önce ilgi çekmek için çelme takıp düşürdüğüm Ayşe gibi her fırsatta tartışmaya heveslendiğim hoca gelmeyince okul çok sıkıcıydı sanki sevgili bayan meslektaşlarım yemek tarifleri anlattı, araba modellerini anlattı.
Eşlerinin zenginliğinden dem vurup birbirlerine karşı üstünlüklerini ilan etmeye çalıştılar, bilmem kaçıncı bakıcıyı gene değiştirdiklerini, aksam yemeğine ne yapmaları gerektiğini balığı nasıl yaparsak evi kokutmayız tartışması ve şehrin en iyi kuaförü kimdir tartışması, sevgili erkek meslektaşlarım hafta sonu yapılan maç özetlerini defalarca izledikleri golleri, siyasi parti liderlerini kısa zamanda zengin olan adamların hayat öykülerini defalarca tekrarlayarak, akademisyenliğin torpille olduğunu zamanın da çok çalışmalarına rağmen haksızlık yapıldığını ve dereceye girmiş olmalarına rağmen bir kürsüye sahip olamamanın ezikliğini yasadıklarını ancak bu kürsüye sahip olanların danışman hocalara bin çeşit yalaklıklar yaptıklarından dem vurdular.
Günlük hayatımın ayrılmaz bir parçası haline gelen yaramaz öğrencilerle ilgili sohbetten sonra dersin on dakikası geçmiş olmasına rağmen ağır adımlarla çaylar yudumlanarak sınıfların yolu tutuldu, ancak Ayşe yoktu, ilk tanışmamızda öğrencilerin tepkisini anlatmıştım, bu tepki onun hoşuna gitmişti, kocaman ağzı ile gülümsemişti, sonra bana akıl vermeye yada mesleğimi öğretmeye çalıştığını hissettim soğuk savaş başlamıştı aramızda ve yaz tatili dönüşü bir araya geldik, sevgili meslektaşlarımdan biraz uzakta oturmuştum, yakınlaşıp konunun ne olduğunu daha iyi duymaya çalıştım ve bir çift kara göz karşıladı beni, ince çerçeveli gözlüklerin altından bakan siyah gözler…kalın telli siyah saçlarını savurdu sonra yıllar önce küçük Ayşe gibi, savurduğu saçlarını toplayıp Murat 124’e binerken, yıllar sonra siyah otomatik vitesli aracına BİNERKEN ADAŞI GİBİ uzun siyah saçlarını savurdu Ayşe… çoğu zaman dediğimiz gibi-hayat tekerrürden ibaretti.
İnsanların neden geçmişe özlem duyduğunu anlamakta zorlanıyorum, geçmiş bayramlar, geçmiş dostluklar…vs .vs. bence değişen bir şey yok isimler farklı olsa da duygular aynı, örneğin bayramların kutlanış tarzı farklı olsa da çocuklar için anlamı aynı bayram tatil , oyun eğlence demek, bizim zamanımızda olduğu gibi… evet ben bayramlık elbiselerimi saklardım ayakkabımı yeni olmasına rağmen bayram sabahına kadar defalarca silerdim ama bayramın bu heyecanı elbette zamanla şekil değiştirecektir, günümüz çocuklarına eski bayramları yaşatmak adına zorla ayakkabı sildiremeyiz sanırım her şeye rağmen çocuklukta unutulmayan anılar çoğu zaman bayram anılarıdır ve ben sizlerle bir bayram anımı paylaşmak istiyorum:
“Şeker bayramı, Kurban bayramı, 23 Nisan ve 29 Ekim denildiğinde aklıma ne dense çocuk ayakkabıları gelir. Bayram öncesi alışverişlerde en çok çocuk ayakkabı dükkanları ilgimi çeker. Anneler biraz çaba göstererek el becerileriyle bir şekilde çocukların üstlerine çeki düzen verebilecek giysiler dikebilirler. Ancak ayakkabı çok farklı. Her gün terlikle ya da gelişi güzel arkası basık sandaletle, büyüklerinden kalan ayakkabıları idare eden ve hiç aldırış etmeyen çocuklar; bayramda bir başka olurlar. Bayram bu: ayakkabılar yeni olmalı. Gıcır gıcır. Arkadaşına gösterecek. “bak babam bana ayakkabı aldı” diyecek gururlanacak. Aile içindeki değeri ve ne kadar önemli olduğunun bir kanıtı belki de.
Bu gün ailece Yönetmenliğini Osman Sınav’ın yaptığı “Uzun Hikaye” filmini izlemek için evden çıktık. Şirinevler’in yola yakın olan ana caddesinden geçiyoruz. Mağazalar sıra sıra. Oldukça kalabalık. Bazı mağazalar çocuk ayakkabılarını ve giysilerini dükkanların dışına çıkarmış. Yanlarında çocuklarıyla geçen aileler bir şekilde ilgileniyorlar tabi ki. Kalabalığın içerisinde bir kız çocuğu sesi, ağlıyor. Annesinin eteğine yapışmış bırakmıyor. “Ben çok beğenmiştim. Onu almak istiyorum” diye içli içli ağlamasını sürdürüyor.
Annesi ayakkabının çok pahalı olduğunu ve alamayacağını, fiyatının çok yüksek olduğunu çocuğa anlatmaya çalışıyor. Kız çocuğunun gözünden yanaklarına akan her damla yaş; inanın kalbimi deldi diyebilirim. Kaç para olduğunu bilmiyorum. Ancak bir çocuğun beğendiği ayakkabıyı alamaması bir yana, annenin mağazanın önünden ayrılmak istememesi ve ezikliği çaresizliği başka bir şey, heveslenerek çocukla mağazayı gezip alamadan çıkmak…yıllar önce beklediği kişi ilk aşkı özlem ve yıllar sonra gene aynı isim için yine beklemekteydim… oysa hiç ummadığım bir tepki almıştım…tamamen bir hayal kırıklığı vardı…kendini herkesten üstün gören biri.. ben bilgimle hepinizden üstünüm diyen biri ..aslında o iyi biri olmalı… ben onu seviyorum o zaman iyi kalpli olmalı… insanların kalbini kıran birini sevemem.. fakir bir ailede büyümüş benim gibi… sonra aynı bölgenin insanlarıyız biz… ikimiz de beş kardeşiz sonra onun da benim de kardeşi doktor.. ilave olarak onun kocası da doktor… ve ben evli bir erkek olarak ona aşığım sanırım ..acaba ben aşık olmayı özlediğim için mi – .. yani ben kendimi aşık olmak için zorlamakta mıyım aslında aşkı özlediğim için mi her şey bir arayış uğruna mı?
Kendimi anlamakta zorlanmaya başladım aslında kabul etmek istemediğim yaşlandığım gerçeği…
Bu gerçekle yüzleşmek zorundayım öğrenciler gibi genç olamam bunu kabul etmem gerek .. evet onlar iyi arkadaşlarım ama gerçek şu ki ben yirmi yıl geriye gidemem böyle bir imkanın olmasını ne çok iste yaşlandım ve ben yapmakta zorlandığım her soruda ona başvuracaksam o zaman beni küçük görmesini gayet normal karşılamak zorundayım; eğer durum buysa ben ona neden küstüm ve de benim böyle bir hakkım var mı … geçen sabah bana günaydın dedi buna inanmak benim için bir hayli zor ama ben ona cevap dahi vermedim ve o da bana baktı bakışlarında öfke vardı onun selamını dahi almadım neden?
Sabah okulda davranışlarım ve akşam o gittikten sonra ki davranışlarım çelişki dolu … onun dolabını açmak sonra da askıdaki beyaz önlüğü koklamak, bu şekilde hasret gidermek ne tuhaf bir duygu ben neden bu denli sorunlu bir kişiliğe sahibim acaba ?aslında yoruldum her şeyden .. tez yazmaktan kendimi anlatmaya çalışmaktan, yalnızlıktan beceremediği halde on parmak yazmaya çalışmaktan, anlamadığım halde zorla anlamaya çalışmaktan , şans oyunlarını kontrol etmekten yoruldum, içimdeki ikinci kişilikle savaşmaktan, ünlü olma hayalleri ile yatıp kalkmaktan ve her defasında başarısız olmaktan da yoruldum,, kabul etmem gerek iki parmak yazınca ben daha hızlı yazmaktayım o zaman neden kendimi bu denli zorlamaktayım ki?
Zaten günümüzde kaç kişi kitap okur ki? bu denli okuma yazma düşkünü olmanın anlamı ne? şimdi ye kadar defter kitap ikilisi bana ne verdi ? ay sonunu zor getirmekten başka. Bugün kendimi çok Virginia WOOLF gibi hissettim .. içinden geldiği gibi yazan , melankolik ve yazdıkları anlaşılmayan, sonra da intihar eden..
Ama ya kitaplar? ilk okul öğretmenimin hediye ettiği mavi kapaklı kalın kitap ? içine girdiğim ve Misisipi nehrinde oyunlar oynadığımız yada parmaklıkları boyamayı kolaylaştırmak için harcanan çaba? ve neticesi…sonra Huck ve Tom’un mezarlıkta kedi gömerken tanık oldukları cinayet ve masum bir insanı ipten kurtarmaları, Betty’e olan aşkı .. tıpkı benim Özlem Ayşe Oğuz’a olan aşkım gibi .. duygular aynı… maceralar farklı, evet .. işte şimdi o gecedeyim, dolunay her yeri aydınlatmakta, birbirini dik kesen iki çubuktan oluşan ve her mezarın başında bulunan bu tahta parçalarının gölgeleri uzamakta.. kedinin kurumuş kanı tüylerinin bir birine yapışmasını sağlamış ,ve yeni açılmış sahibini bekleyen çukurlara düşememek için dikkatli olmalıyız, Tom dikkat et, önüne bak, sen benim ilk arkadaşımsın, yaşlı ve beyaz halkalardan oluşan beyaz elbiseli adamın bana verdiği yetenek sayesinde romanların içine girip zamanda yolculuk edebilen benim ilk arkadaşımsın çünkü sen ilksin, ilk olan her zaman farklıdır, ilk aşk, ilk öpücük, ilk okunan kitap, sonra ilk çocuk, düşünsene ;
Neyse kurt adamları düşünmekteyim şimdi, dolunayda birazdan çıkacaklar, seslerini duymaya başladım bile ,, ya sen ? Huck ? sen duydun mu ? uzakta üç kişi var ,bir mezarın başındalar, seslerini daha iyi duymaya başladım, yaklaştığımız için mi ? artık şu kediyi gömsek ve bir an evvel ayrılsak? ne dersiniz? Korkup kaçmak yerine kalmayı seçtiler ve bu cesaret masum bir adamı ipten kurtardı, ama ben kaçmayı yeğledim yada kolayı seçtim hayatımda yeni bir dönem başlıyor seni görmeyeceğim günler, kömür gözlerine bakıp kalp atışlarımı hissetmeyeceğim günler.. Bir gün gelecek gözlerine bakarken aşkımı anlatacağım sana .. her ne kadar seni görmem imkansız gibi olsa da inancım tam, ilerde yine karşılaşacağız, o zaman hasretinle kokladığım önlüğünü yeniden göreceğim yine sessiz kavgalarımız ve gizli barışmalarımız olacak..