Dünya daralıyor, sanki kendi platoma hapsolmuşum gibi, zorlukla nefes alıyorum, bana benzemeyen bazı şeylere uyum sağlamaya çalışıyorum.
Büyük harabelere çevirdiğim tüm hayaller, bütün dilekler hala gökyüzünde, gerçekleşmemiş, ve istediğim her şey ellerimden sızdı, sanki bir duman sürüsünü kovalıyormuşum gibi,
Bana benzeyen, ait olduğum, beni anlayan hiçbir şey bulamıyorum, üzüntü, öfke ve dikkat dağınıklığı nöbetlerimi içeren bir şey.
Tutkunuzu kaybetmenin anlamını anlıyor musunuz? Gülünç, ruhsuz bir rutine uyanmak, bir gün daha, dünden farkı yok, yarından farkı yok, tüm zamanlar ve günler anlamsız ve boş, sanki yeryüzünde yüz yılı aşmışım gibi,
Etkilenme yeteneğim yok, hiçbir şeyi sevmiyorum, hiçbir şey sözlerimi heyecanlandırmıyor, her şey anlamsız ve boş.
O zaman kendimle sonsuz bir çatışma içindeyim, kalbim ve aklım, en büyük düşmanlarım, sadece bana zarar vermekte anlaşıyor, her zaman acımasızca kavga ediyorlar,
Olaylara bilgece ve olgunlukla bakan aklım, herhangi bir adım atmadan önce düşünür, yüreğim ise sanki cennetteymişiz gibi herkese güvenen ve inanan saf bir çocuktur.
Sanırım hep geçip gidenleri, gelecekleri, olacakları düşünüyorum, en ağır şekilde kendimi suçluyor, suçluyor ve onlara uzlaşıp acıyorum, çünkü benim daha iyi bir yaşamı ve gerçekliği hak ettiğimi biliyorum.