İktidarın bugünkü dış politika uygulamalarına bakıldığında pek çoğunun dış politika mantığıyla izah etmenin mümkün olmadığını söyleyerek sözlerine başlayan Erozan, konuyu güncel örnekler vererek açıkladı.
İYİ Parti Uluslararası İlişkiler Başkanı Ahmet Kâmil Erozan TBMM’de düzenlediği basın toplantısında hükümetin dış politikasını eleştirdi yapılan yanlışlara dikkat çekti.
Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin çıkarlarının korunması ve savunulması örneğiyle başlayan Erozan şunları söyledi:
“Doğa Akdeniz konusunda iktidara desteğimizi esirgemedik. Bu desteği verirken de mavi vatan kavramı içerisinde Türkiye’nin o coğrafyadaki haklarının günün birinde müzakereler ve anlaşmalarla haritaya yansıtılması gereğine de inandık. Ancak o günden bugüne iktidarın politikalarında hayırdır inşallah sorusunu gündeme getiren davranışlarla karşılaştık.
Türkiye Oruç Reisi olması gereken noktadan alıp Antalya açıklarına demirledi. Birkaç gün sonra Mısır ve Yunanistan ekonomik bölge anlaşması imzaladılar. Biz hiç şaşırmadık hem anlaşmanın imzalanmış olmasına hem de iktidarın bir kez daha aldatılmış olmasına şaşırmadık. Güreşçi yenilmekten yorulmazmış iktidar da herhalde aldatılmaktan yorulmuyor. NAVTEX’se baktığınızda Türkiye eski NAVTEX’si yürürlüğe koydu. Bana sorarsanız bu cehalet değilse ihanettir. Sanki hiçbirşey değişmemiş gibi NAVTEX’si aynı bölgede yayınladılar. Bu anlaşmayı tanımıyoruz diyorlar ama NAVTEX’si yayınlarken tanıyormuş gibi davranıyorlar.
Sayın Erdoğan “Gelin Akdeniz’deki tüm ülkeler olarak biraraya gelelim, herkesin hakkını koruyan bir formül bulalım dedi” Bu ne demek biliyor musunuz? Bu sil baştan demek. Bu açıklama ile Sayın Erdoğan Türkiye’nin Libya ile yapmış olduğu anlaşmayı da sildi attı. Bu herkese baktığımızda Suriye, İsrail, Lübnan, Mısır, Libya, Yunanistan, Kıbrıs Adasıdır bunların biraraya geldiği bir masadan bahsediyor. Bunun yapılabilmesi için önce Türki’nin Suriye ile ilişkilerini normalize etmesi lazım, İsrail ile ilişkilerini normalize etmesi lazım, Mısır’la ilişkilerini normalize etmesi lazım nasıl oturacaklar o masaya? Bunları şimdi söylüyor Sayın Erdoğan. Sayın Erdoğan’ın bugün söylediklerini ben bir sene önce 2 Temmuz 2019 tarihinde TBMM’de yaptığım bir konuşmada söylemiştim.
DIŞ POLİTİKA İŞLEVİNİ YERİNE GETİREMEZ HALE GELMİŞTİR
Sayın Erdoğan’ın açıklaması daha barışçıl, daha mutedil daha müzakereye açık bir açıklama dışişleri ne dedi biliyor musunuz? Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü şunu diyor, ‘Türkiye kendisine karşı oluşturulan şer ittifaklarını yerle yeksan edecek kudret ve kararlılık ile imkan ve kabiliyetlerine sahiptir’ dışişleri bakanlığı böyle bir açıklama yapıyorsa anlayamadığımız bir tablo var demektir ortada. Dışişleri böyle bir politika belirlemişse demek ki, işlevini yerine getiremez hale gelmiştir. Bu dış politikanın iflasıdır. Onun için hangi dış politika sorusunu gündeme getirme ihtiyacı duydum.”
Türkiye’nin artık ülkelerle ikili ilişkilerinin kalmadığını, Türkiye’nin Amerika ile, Fransa ile, Rusya ile ilişkileri yoktur ama Sayın Erdoğan’ın bu ülkelerin liderleri ile ilişkileri vardır ve çoğu telefon veya başbaşa görüşmeler olmaktadır ifadelerine yer veren Erozan, iktidar olduklarında ‘filanca gün filanca tarihte Makron ile veya Putin ile yapılan görüşmelerin tutanağını getirin bakalım ne konuşuldu’ dediğimizde maalesef kaydını bulamayacağımız kanısındayız dedi.
Erozan konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Dışişleri Bakanlığının gafları bununla da bitmemektedir. Geçtiğimiz hafta Libya’ya giden Çavuşoğlu verdiği beyanatta amaçlarımızdan birinin de Libya’nın ekonomik kalkınmasına katkıda bulunmak olduğu belirtmiştir. Sorayım o zaman Türkiye’nin ekonomik kalkınmasına kim katkıda bulunacak.? Biz bütün ekonomik sorunlarımız hallettik de sıra Libya’nın ekonomik kalkınmasına mı geldi? Bu olsa olsa “Değerli yalnızlık” veya “onurlu izolasyon” adını verdikleri politikaları tanımlayan kalın kafalıların zihninden çıkmış süreçler olarak görüyorum.
Dış politikamız öyle bir hale geldi ki, Sayın Erdoğan’ın söylemi 14. Louis’nin söylemini andırıyor. Ne demişti 14. Louis “Devlet benim..!” Bugün Türkiye Cumhuriyeti yok Sayın Erdoğan’ın kendi ürettiği adeta bir aile şirketi gibi yönettiği bir devletten söz ediyoruz.
Sadece devlet de değil ekonominin sorumlusu da benim diyerek mevcut ekonomik krizin faturasını sandık günü geldiğinde kime kesileceğini de ifade etmiştir. Çevresi ise kendisini adeta “Allah’ın lütfu” olarak görmekte, “Padişahım çok yaşa“ nidaları Beştepe semalarında duyulmaktadır. Dolayısıyla özde değil sözde politikalardan bahsetmek mümkün dış politikamızda.
Dış politika iştir ve aştır. Yanlış dış politika işimizi de aşımızı da götürür. Niye bunu söylüyorum, Suriye bataklığındaki kayıplarımız sivil ve askeri alanda biraraya getirildiğinde aşağı yukarı maliyeti 80 milyar dolara varmıştır. 80 milyar dolar bilinçsiz politikalarla, hatalı politikalarla, Emevi Camiinde namaz kılma hayali ile yola çıkılan politikalarla geldiği nokta. Dolayısıyla bunun sonucunda biz ekonomide biraz daha dar bir ceket giyer hale geldik.
Yine dış politikaya döneyim. Beyrut’taki patlama olayından sonra şehri ziyaret eden Çavuşoğlu ziyaret ettiği bir mahallede Lübnan’daki Türkmen kardeşlerimize şirinlik yapmak için “kendini Türk ve Türkmen olarak tanımlayanlara vatandaşlık vaat etmiştir”. Bu vaade yanıt Lübnan’dan değil Gaziantep’ten gelmiştir. Kısaca bu söylem bir Dış Politika söylemi değil İç Politika söylemidir. Gaziantep’teki Türkmen Dernekleri vatandaşlığa geçebileceklerin sayısının 800.000 ile 1.000.000 arasında olacağını ifade etmişlerdir. İktidar görüldüğü kadarıyla ve bu beyanla da anlaşıldığı üzere tarihi önemli değil önümüzdeki dönemde yapılacak hiçbir seçimi mevcut koşullarda kazanamayacağını artık anlamış olup türlü çeşitli yeni seçmen arayışına girmiştir. Suriyelilere verilen vatandaşlığın yarattığı tepkilerin önünü almak için şimdi bizden olan insanlara vatandaşlıkla kendi bekasını kurtarma arayışındadır.
. Suriye’de Amerika’ya karşı Rusya’yı kullanmaya çalışan iktidar, Libya’da ise Rusya’ya karşı Amerika’yı kullanma çabası içindedir. Unuttukları birbirine karşı oynamak istedikleri Amerika ve Rusya’nın pek çok konuda olduğu gibi Suriye ve Libya konusunda da hasım değil aynı masada oturabilen ortaklardır. Pentagon’un Türkiye’nin Suriye’den Libya’ya sevk ettiği savaşçılar konusundaki rapor bunun tipik örneğidir. Diğer ifadeyle Rusya’ya karşı kullanılmak istenen Amerikalılar o raporla “Ne haltlar yediğinizin farkındayız” demişlerdir.
İdlib’de yakında Amerikalılara karşı oynamaya çalıştığımız Ruslar ve Esad’ın birlikleriyle kafa kafaya gelmemize ramak kalmıştır… Üstelik İdlib’deki Türk Silahlı Kuvvetleri mevcudiyeti eskiden olduğu gibi bugün de hava savunma desteğinden yoksundur ve yine eskiden olduğu gibi 12 gözlem noktasında değil araziye dağılmış 66 karakol noktasına dağılmıştır. Bunun askeri mantığını anlamak zordur. Bu durum hedef küçültme değil hedef çoğaltma sonucunu getirmiştir. Geçmişte de bu riskleri TBMM’de gündeme getirdiğimizde iktidarın nasıl kükrediğini bugün gibi hatırlamaktayız maalesef. Ardından gelen acı kayıplarla ancak şehitlerimizi anmak görevi kalmıştır geriye.
İktidarın iddia ettiğinin aksine dış politika adına ne A ne B ne ne C ne X kartları vardır. İktidarın iç politika kartları vardır ve iktidar dış politika kartlarını bu iç politika uğruna uygulamaya koymuştur.
Damat Bey, dün akşam şöyle bir iddiada bulundu ekonomik anlamda bir bağımsızlık mücadelesi yürütüyoruz dedi. Biz de bir kurtuluş mücadelesi veriyoruz. Kimlerden kurtulacağımızı da söylemeye gerek yok. Dağ başını duman almış, evet ekonomimizde ve siyasette dağ başını duman almış, yürüyelim arkadaşlar, güneş ufuktan yakında doğar”