Gökkuşağının umudu olmak isterdim… Demir kapıyı açmamla soğuk havanın yüzüme vurması… Sana da günaydın zifiri karanlık! Sabahsa neden karanlık ? Karanlıksa neden sabah?
Bir renk tonu bu kadar etkiler mi insanı yoksa bir tek ben mi sevmiyorum güneşiz sabahları? Renkleri görmemek mi huzursuz ediyor beni?
Renk; ışığın göz retinasına değişik biçimde ulaşması ile oluşan bir algıymış. Bu değişik biçimde ulaşılan şey hepimizin gözüne aynı değişiklik de mi ulaşıyor? Mutluyken gördüğümüz mavi deniz bize huzur verirken, mutsuzken sahilde oturup denizi izlerken neden kendimizi o denize atıp mavi de boğulmak istiyoruz?
Peki ya bir renk olsan ne olmak isterdin? Bir evde kokina çiçeği kırmızısı olup umut ,şans mi, yıllarca çok sevilip sonra uğursuz olduğuna inanılan kara kedinin karası mı, gölgesinde dinlenilen heybetli bir çınar ağacının yeşili mi, bir sevgilinin sevdiğine vermek için topladığı lavantanın moru olup güç ve sadakat mi, bir balonun turuncusu olup cesaret ve canlılık mı yoksa güneş sarısı olup yazın kavurup kışın yolu gözlenen mi olmak isterdin?
Bense gökkuşağı olmak isterdim. Kasvetli havaya inat yağan yağmurun ardından doğan güneşin desteğini alıp umut olmak, mutluluk olmak isterdim.
Renkler oluşurken tüm ışık dalgaları birden aynı göze ulaşırsa beyaz, hiç ulaşmazsa siyah olarak algılanırmış.
Bizler hep ışık olup her göze her gönlü ulaşalım. Beyaz olalım ferah olalım sonra farklı duygular eklensin. Şehvetin kırmızısı, cesaretin turuncusu, yeni açmış papatyanın sarısı, kırların yeşili, Morpa kelebeğinin mavisi, menekşenin moru olalım. Ne renk olursak olalım ama en önemlisi insan olalım umut olalım, sevinç olalım, mutluluk, huzur olalım.