Gece yarısı kütüphanesi kitap analizi… Ölümle yaşam arasında var olan ve saatin daima gece yarısı 00.00 olduğu bir kütüphane düşünün. Düşündünüz mü?
Şimdi de yeşil rengin hâkim olduğu sonsuz sayıda kitapların kütüphaneye boydan boya sıralandığını hayal edin. Yalnız bir detayı sakın görmezden gelmeyin. Çünkü bu detay, hayatımızda yaşadığımız mutsuzlukların temel kaynağı. Keşkelerin acı meyvesi, pişmanlıklar kitabı. Gri tonuyla ağırlığını koruyarak kitaplıkta yerini alan bu kitap, aslında rengiyle bile hayatımızın beyaz ve siyahtan ibaret olmadığını ve mutluluğun yanında üzüntülerinde ancak birlikte yaşanınca anlamlı olacağını, görüntüsüyle bile öyle güzel açıklıyor ki, daha kütüphaneyi gezinmeden bu anlamlı mesajını hissettiriyor.
Matt Haıg tarafından kaleme alınan ve 2020 Goodreads okur ödülleri’nde en iyi kurgu dalında ödüle layık görülen bu kitap, Nora adında genç bir kadının hayatına son vermesiyle başlamış, bambaşka bir boyut olan kütüphanede kendini bulup, kitapların hepsinin ayrı ayrı yaşamış olduğu hayatlardan kesitler olduğunu öğrendikten sonra, seçimlerinin sınırsızlığı içinde mutluluğu aramasıyla gelişen olayları ele almaktadır.
Paralel evrende hayatlarımızın çok yönlülüğüne dikkat çekerek, yaşamın bize sunduğu milyonlarca seçimi ihtiva edip, tek bir değişikliğin bile nasıl köklü sonuçlara yol açacağını kitabı okuyarak yaşıyorsunuz. Seçtiğiniz her yeni yaşamda, yanınızda tanımadığınız bir adamı eşiniz olarak görebilir ya da ismini dahi bilmediğiniz küçük çocuğa annelik yaparken bulabilirsiniz kendinizi.
Nora bu hayatları deneyimlerken çok daha fazlasını yaşarken bulur kendini. Kutuplarda buzul araştırmacısı olarak çalışmalarını sürdürmek için yer aldığı bir ekipte, ayı saldırısına uğramasının yanı sıra, yüzme de şampiyonluk kazanarak ün kazanmış bir sporcu olarak seminerler düzenleyen bir motivasyon konuşmacısı dahi olmuştur. Yalnız buna rağmen, hala deneyimleyemediği hayatları düşünmüş ve hayatın ona sunduğu güzellikleri görmeyi ötelemiştir.
Öteki yaşantısında kaybettiği işini, konuşmadığı abisini ve ölen kedisiyle birlikte nasıl berbat bir yaşamı olduğunu sorgulamıştır. Kendini işe yaramaz hissetmediği, önemseyip önemsendiği, oldukça başarılı olduğu hayatlarında var olabileceğini görmüştür. Bu farklı hayatlarda nasıl bu kadar başarılı olduğunu sorgulamış ve her yeni hayatı deneyimlediğinde, aslında yüzüne tokat gibi çarpan gerçeği görmüştür.
Ölmek için çabaladığı bu yolda, Nora’nın yaşamak istemesi. Buna rağmen hangi hayatın ona ait olduğunu bulamamanın korkusu ve gerçekten ölecek oluşunun ıstırabıyla kavrulan Nora, her geçen an, sona daha da yaklaştığını hissetmiştir. Deneyimlediği yaşamların her birinde bir eksiklik fark edip sonunda yine kütüphanede bulmuştur kendini.
Öyle bir an gelir ki artık karar vermek zorunda kalır ve kütüphanenin rehberi olan Bayan Elm’in de yardımıyla raflarda yer alan şu anki yaşamını seçmiş ve doğru kelimeler sihir gibi dökülmüştür kaleminden. Yaşıyorum. O andan itibaren Nora, yarım bıraktığı hayata gözlerini açmış ve hayattan alacağı birçok dersi yaşayarak öğrenmiştir.
Kitabın anlaşılır dili, ilk sayfadan itibaren kişiyi o büyülü atmosferin içine almayı başarır. Birbirinden anlamlı mesajlarla donatılmış bu kitap, keşke dediğimiz birçok şeyin, aslında bizim kontrolümüzde olmadığını, haz almadığımız çoğu şeyin, hayatta bir şekilde yer alacağını göstererek, modern çağa uygunluk sağlayıp, günümüz yaşantılarına dokunmayı başarmıştır. Kitabı okumayan herkese tavsiye ediyor, kitaptan güzel bir cümleyle yazıma son vermek istiyorum.
‘Unutma, öğrenmenin tek yolu yaşamaktır’…