Dünyanın neresinde zulüm olursa olsun karşısındayız. Bu şurada dursun. Daha kendi içerisindeki zulmü bitirememiş kadına, çocuğa, insana, hayvana şiddeti sonlandırmamış;
Türkiye ve İran gibi ülke halkları Filistin’deki zulmü niçin eleştirmiyorsunuz diye sitem ediyorlar. Biz zulmü kökünden çözecek çözümler üretmeye çalışıyoruz. Bir yüzyılda Yahudi diğer yüzyılda Arap bir sonraki yüzyılda belki Türk artık acı yaşamasın diye kalem oynatıyoruz.
Tek taraflı bir bakış açısına sahip kitleler yüzünden oluşan acıları fark edip görüyoruz ve bunun bu şekilde çözüme kavuşmayacağını biliyoruz. Her defasında isimleri değiştirip kınamalar, ayıplamalar hatta nefret söylemleri ile vicdanlarımızı rahatlatıyoruz. Yaptığımız başka bir şey yok. Filistin’de yaşanan insanlık dramından başka bir şey değil. Çok acı yürekleri burkan ve vicdanları sızlatan olay. Ama aynı zamanda İsrail’de bu zulme karşı çıkan %50’nin üzerinde Yahudi nüfusu var. Oturup bütün Yahudilere söverek orada mücadele veren insanlara da haksızlık etmiş olmuyor muyuz? Bütün yazılarımda, kitaplarımda, sözlerimde insancıl bir anlayışın oturması için hareket ediyorum, ani tepkiler verip bir topluluğu hepten ateşin içerisine atmıyorum.
Benim anlayışımda iki ırk vardır: İyi ırk ve kötü ırk. Bir yerde bir olay yaşandığı anda onun altını üstünü araştırıp yazıyoruz ve konuşuyoruz. Kalkıp iki kuruşla dükkan açmış insana saldırmıyoruz, onun boğazını sıkıp niçin bu ürünleri satıyorsun demiyoruz. Bir günlük, bir aylık, bir yıllık tepkiler vermiyoruz. Tepkilerimiz bundan sonraki süreçte tarihle yargılanınca aklına bilecek tepkiler. Yani demem o ki senin için sana katlanıyorum. Bunu kabul etmeyip hala eleştiriyorsan ve tehditler savuruyorsan İşte deve (sen) İşte Hendek (ben)…
Biz Hallacı Mansur, Nesimi, Hacı Bektaş’tan el aldık. Ve bu eli alırken sizin zulmünüzden ötürü kanlıydı. Biz kana kan da istemiyoruz. Bir İsrailli ne kadar kardeşimizse bir Filistinli de o kadar kardeşimiz diyoruz. Ve daima mazlumun yanında oluyoruz, zalimin karşısında…
Bu mazlum ve zalim benden mi değil mi bakmıyoruz, bendense vardır bir bildiği benden değilse yoktur bir bildiği demiyoruz. Ağzımızda evirip çevirip salyalarımızı etrafa bulaştırmıyoruz. Sözcüklerimizi birer birer akıl süzgecinden geçirerek kağıda döküyoruz. Buna rağmen sürç-ü lisan ediyorsak affımızı da dilemeyi biliyoruz. Kırıp döküp öylece çekip gitmiyoruz, bekliyoruz, boynumuzu büküyoruz ve kusura bakmayın diyoruz, bedeli neyse ödüyoruz. Anladın mı canım arkadaşım?