Fethin Çağı “Biri doğudan, diğeri güneyden gelen iki değerli âlimin öğrencisi Sultan II. Mehmet, batının uzun süredir koruduğu İstanbul’u fethetti.”
Çağ açıp Çağ kapatan bu olay bir cümleyle özetlenebileceği gibi, hakkında ciltlerce eser de yazılabilir. Çünkü o cümlede anlatılan fetih, aslında yeryüzünde yaşanan en büyük hadiseler arasındadır. Tarih boyunca onlarca savaş, olay, keşif olmuştur ve büyük kısmı çoğu insanın hayatını etkilemiştir. Lakin neden İstanbul’un Fethi dünya için bu kadar önemlidir?
Tarih çağları yani İlk, Orta, Yeni ve Yakın Çağ’lar malumunuzdur. Bir çağ nasıl açılır, haliyle nasıl kapatılır? İlk olarak buradan başlamak, konunun daha anlaşılır olmasına yardımcı olacaktır diye düşünüyorum.
Tarih çağları, dünya üzerinde yapılan büyük buluşlar, önemli olaylar ve gelişmelerden sonra olur. Ancak burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus yaşanan gelişmenin hemen hemen yaşayan tüm insanların hayatlarını etkileyecek kadar önemli sonuçlar doğurması ve o gelişme; tarihsel sürecinden sonra yaşayacak hemen hemen tüm insanları da etkileyecek olmasıdır. Mesela İlk Çağ, yazının bulunmasıyla başlamıştır. Bu büyük buluş insan hayatına girdikten sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmamıştır.
Bilginin kaydedilmesi, geliştirilmesi, saklanması ve gelecek nesillere olduğu hâliyle aktarılması yazının en büyük faydalarındandır. Yazı, o günden bugüne dek yaşayan tüm insanların hayatını etkilemiş ve bundan böyle de yaşayacak olanların hayatlarını etkileyecektir. Yazı bulunmasaydı, bilgi yalnızca bilende kalacak ve zamanla sözlü aktarımda yaşanacak yanlışlar yüzünden bozulacaktı. Böylece kimseye faydası olmayacaktı. İşte, böylesine değerli olan gelişme İlk Çağ’ın da başlangıcı olmuştur. Başka bir yazımda diğer çağlar ve tarihsel süreçleriyle ilgili olarak sizlerle daha fazla bilgi ve düşünceyi paylaşmayı hedefliyorum. Şimdi gelelim Orta Çağ’ın kapanması ve Yeni Çağ’ın açılmasına neden olan olaya.
Türkler, İslamiyet’le tanıştıktan sonra, evvelinden var olan “Kızılelma” hedefine İslam’ın yayılması ve büyük gayesini de eklediler. Gittikleri yerlere her daim adalet, ayrımcılık yapmadan eşitlik, devletlerinde yaşayan tüm tebaasına emniyet ve her alanda özgürlük sağladılar. Bunun yanı sıra Hz Peygamber Efendimizin, “İstanbul elbet fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutandır, onu fetheden ordu ne güzel ordudur.”
Hadisine mazhar olan İstanbul, hemen her komutanın rüyasını süslemiştir. Sırf bu hadiste geçen “Ne güzel ordu,” tabirinde olabilmek için Arap yarımadasından İstanbul surları önüne İslam ordusu gelmiştir. Çok iyi bilindiği gibi o sefere yaşlı ve hasta olmasına rağmen Eyup Sultan Hazretleri de iştirak etmiştir. Asırlar sonra Yıldırım Bayezid Han’ın da bu surlar önüne gelmesi ve boğaza hisar yaptırması yine aynı sebeptendir. Görüldüğü üzere bu fetih, gaza için yola çıkmışların gönüllerinin gizli bir tarafında hep saklıdır.
Fatih Sultan Mehmet Han, Hadis-i Şerif’e mazhar olabilmek için çalışmaya şehzadeliğinde başladı. Aldığı eğitimleri, padişah olduğunda yapacağı icraatları ince ince hesapladı. İstanbul’un surları hakkında araştırmalarını bizzat kendisi yapmış ve yaptırtmıştır. Hâliyle Osmanlı tahtına çıktıktan sonra planına sadık kalarak bu önemli hedefinden her türlü zorluğa rağmen vazgeçmemiştir.
Fetih süreci baştan sona; başlı başına bir destandır. Ancak ben, sizlere Yeni bir Çağ açılmasına neden olan çok önemli sonuçlarından bahsetmek istiyorum.
Bin yıllık Bizans, diğer adıyla Doğu Roma İmparatorluğu tarih sahnesinden çekildi. Bizans’ın yıkılışı yalnızca toprak el değiştirmesi demek değildi. Ticaretin, sanatın, bilimin, dünyanın merkezinde ve boğaz hâkimiyeti olan coğrafyanın el değiştirmesiydi.
Diğer ticaret yollarıyla birlikte İpek yolunun da Türklerin kontrolüne geçmesi batıyı başka yollar aramaya sevk etti ve Coğrafi Keşiflerin başlamasına neden oldu. Bu sayede dünya bilmediği yollar, kara parçaları, yeni kaynaklar ve doğudan batıya yeni icatları öğrendi.
Fetih sırasında kullanılan ateşli silah olan topun tarih sahnesine çıkışıyla artık kaleler ve surlar güvenliğini kaybetti. Bu sayede savaş sanatına büyük ve acımasız bir silah eklenmiş oldu. Daha önemlisi, bu silahla Avrupa’da çok yaygın olan derebeylik sistemi yani Feodalite yıkılmış oldu. Kısaca bahsetmek gerekirse Feodalite; genellikle saldırılması zor bir yamaçta kurulan, önünde geçilmesi zor bir su yatağı olan sağlam duvarlı kalelerin sahipleri baronlardı. Kaleden dünyaya tek bağlantı kale tarafından asma köprüyle olurdu.
Böylece kalede yeterli yiyecek ve cephane tedarik edilmiş ise büyük ordular dahi kaleleri kolaylıkla fethedemezdi. Lakin “Şahi” top ile tarih sahnesine çıkan yeni silah bu kaleleri geçilir yaptı. Feodalite böylece yıkıldı. Ancak, bu kez başka bir sorun ortaya çıktı. Derebeyleri yok olunca onların kontrolündeki toprakları kimin kullanacağı sorunu. Fakir Avrupa halkı, toprakları paylaşma konusunda anlaşmazlıklar yaşadı. Sonunda ortaya bir toprak sistemi ve çiftçi sınıfı çıktı. Böylece İstanbul’un Fethi dolaylı olarak Avrupa’da ki toprak sistemlerini de etkilemiş ve tetiklemiş oldu.
Fetihten önce Bizans’ı terk eden bilim adamları İtalya’ya gittiler. Bildiklerini orada hayata geçirmeye devam ettiler. Bu sayede Avrupa’da bilimsel çalışmalar, sanat, teknik, mimari gibi konularda gelişmeler kaydedildi. Bu gelişmeler kısa zamanda değil ancak birkaç asır sonra Avrupa’da Rönesans’ın başlamasına sebep oldu. Bilindiği üzere Rönesans ve Fransız İhtilâlı sonrası Yeni Çağ kapandı ve Yakın Çağ başladı.
Fetih sonrası Osmanlı Devleti artık İmparatorluk oldu ve Yükselme Dönemine girildi. Osmanlı İmparatorluğu dört kıtaya yayılmaya başladı. Bu yayılma, doğrudan ve dolaylı olarak dünyada ki birçok devleti haliyle de insanı etkiledi.
Kimilerince önemsizleştirilmeye çalışılan Fetih, dünya var oldukça konuşulacaktır. Hâdisenin önemi, “Tarih” için çok büyüktür. Yazımın başında da bahsettiğim üzere İstanbul’un fethi hakkında ciltlerce eser yazılabilir. Fethin elbette Türkler ve Müslümanlar için önemi tartışmasız çok büyüktür. Bu konu ise apayrı bir yazı konusudur.
Cümlelerime son verirken, Ebü’l Feth, Doğunun ve Batının Sultanı, Büyük Kartal Nam Fatih Sultan Mehmet Han Hazretlerini, onun değerli hocalarını, Hz. Peygamber Efendimizin mübarek Hadis-i Şerif’ine mazhar olan ordunun her neferini rahmetle yâd ediyor, Fethin 568. Yılını kutluyorum.
Bana vakit ayıran siz kıymetli okuyucularıma esenlikler diliyorum.