Etrafında yüzlerce insan var. Her tarafın insanlarla çevrili ve sen onlarla yaşamak zorundasın. Kaçma şansın yok ve sen insan sevmiyorsun. Biran önce kendini hapsetmeye başla o zaman çünkü sende etten kemikten bir insansın, onlardansın.
İnsanların yüzlerine bakıyorum da herkes yorgun, herkes acı çekiyor, herkes bir amaç için koşturma yolunda ve isyanda. Aslına bakarsan kimse kimseyi sevmiyor. Yaşanması gereken neyse onu kabullenip yaşıyorlar.
Ne evlat annesini, ne baba yavrusunu, ne de yar sevdasını seviyor. Kimisi daha ne amaçla dünyada yaşadığını bile bilmiyor. Ağzında tek cümle “Etten kemikten bir insanım”. Kimi uyuyup uyanmamak, kimisi kalbinin yokluğuna alışmak, kimisi aşık olmak, kimisi para kazanmak, kimisi de hayallerine kavuşmak istiyor hepsi bu.
En basit tabirle gülmüyorlar, gülüyorlarsa da gülüşleri sahte. Kimsenin tutunacak dayanağı yok. Birbirlerine mecburiyetten sarılmışlar. Acılara dayanmaya çalışıyorlar. Sözde baksan içlerinde Allah korkusu var ama yüreklerinde vicdandan eser yok. Ruhumuz bedenimizden çekilmişçesine, insanlığa adanmış utançla yaşıyoruz bence,
Gönlümüzce kaderimizde yazanları yaşayamayanlardanız. Ya vazgeçiyoruz yada düş kuruyoruz. Karanlıktan korktuğumuz gibi gündüzün de kıymetini bilmiyoruz. Kararımız sözümüz değil. Arayıp da bulamıyoruz, içten aramıyoruz çünkü.
Yine de sevmesek de birbirimizden medet umuyoruz. Hem maddi hem manevi. Zaten şuan ki psikolojimiz birbirimizi anlamaya yetmiyor. Hatalar yapıyoruz, zorlanıyoruz, ruhumuzla yaşam savaşı vermekteyiz. O yüzden sağlıklı bireyler değiliz. Tepkilerimiz anormal derecede belki ama, sığınacak bir limandan çok batacak gemi arıyoruz. O yüzden de insanları sevmiyoruz. Yaşadıklarımızdan nefret etmemek adına insanları sevin.
“İnsanı insan yapan, yüzüne güzellik katan ve onu sevdiren tek şey kalbinin temizliğidir.. Yoksa hepimiz aynıyız. Etten kemikten oluşmuş bedenleriz. Bizi birbirimizden ayıran tek şey kalplerimizin özelliğidir”. Emily Bronte.