İşlenildiği konu itibariyle film unsurlarının herhangi bir etkiye bağlı kalmaksızın, bağımsız sanat hâkimiyetinin hüküm sürdüğü bir film türü olarak kabul gören deneysel film yenilik arayışına açık, mantık çerçevesinden genellikle uzak, şaşırtıcı içeriklerin yoğunlukta olduğu avantgarde bir film türüdür.
Fransızca orijinal ismi Un Chien Andalou olan Bir Endülüs Köpeği isimli kısa film, deneysel sinemaya kapılarını aralayan bir film örneği olarak karşımıza çıkmaktadır. 1928 yılında Fransa’ da temelleri atılan bu film, 1929 yılında Paris’te çekilmiştir.
Senaryosu altı günde tamamlanarak oluşturulan Endülüs Köpeği, yaklaşık on altı dakika sürdüğü için kısa film kategorisi içerisinde değerlendirilir. Sürrealist İspanyol yönetmen Luıs Bunuel ile sürrealizim akımının öncülerinden olan İspanyol ressam Salvador Dali’nin gördüğü rüyaları birbirlerine anlatmaları sonucu çekmiş oldukları bu film, gerçeklik algısının duvarlarını yıkarak görünmeyenin altında yatan bir gerçeklik arayışını izleyicide yaratmayı başarmıştır.
İç dünyalarının perdesini gerçek hayatla harmanlayarak sınırsızlıklarını birleştiren Luıs Bunuel ile Salvador Dali çarpıcı sahnelere yer verdiği filmlerinde, Wagner’in tango ve gramofon kayıtlarını da işlediğinden ötürü diğer filmlerden bütünüyle ayrılır. Modern sanatçıların eserlerini de kendi hayal dünyalarının bir parçası haline getirdikleri bu filmde yalnız rüyalarını paylaşmamış, bunun yanı sıra filmin ilk sahnelerini bizzat rüyayı gören Bunuel canlandırmıştır.
Ağzında sigarasıyla usturasını keskinleştiren bir adamın balkona çıktıktan sonra gökyüzündeki aya yaklaşarak onu ikiye bölen buluttan, bir kadının gözlerinin usturayla kesiliş anının birleşiminden doğan kesitlerle sürdürülen film, tam olarak anlaşılması güç bölümlerin birleşiminden oluşmaktadır. Filmi o dönemin toplumsal ve sanatsal etkileriyle birlikte ele almak gerekirse bile düşünürlerin bu sahne ile ilgili görüşleri oldukça farklı olmuştur.
Kimi düşünüre göre bu kesitler romantik duygulara karşın esen şiddet rüzgârını simgeliyorken kimi düşünüre göre de cinsel ilişkiyi yansıttığı söylenmektedir. Kadının gözlerinin ele alınmasının altındaki sebebi hiçbir zaman tam anlamıyla bilmemiz mümkün olmasa’ da, sonraki sahnelerde görüleceği üzere toplumun yaptırımlarına bir nevi gönderme olabileceği düşüncesi daha ele alınabilir bir yargı olacaktır. Ayrıca ay ve bulut temalarının aynı kare içerisinde var olması ’da kanımca gelişen olaylarda birbirine ters şeylerin mevcudiyetini ve aslında bir yerde o mevcudiyetin kabullenişini izleyiciye sezinletmektedir. Bu ayrıntıdan sonra karşımıza sekiz yıl sonrasını gösteren başka bir bölüm çıkmaktadır.
Bu bölümde de Dali’ nin rüyasının canlandırılmasıyla birlikte izleyici şaşırmaktadır. Bir adamın avucunun içinde açılan noktasal derinlikten durmadan çıkan karıncaların görüntüsünün ardından, o görüntülerin farklı perspektifleri işlenmiştir. Bu kesitlerin filmde sıklıkla gösterilmesinin altındaki temel ise, Dali’nin karıncalar üzerinden çürüme felsefesine dikkat çekmesinden ötürüdür. Daha çarpıcı bir diğer kesit ise adamın kadına yaklaşmak istemesi ve bunun bir türlü mümkün olmamasıdır.
Bu sahnelerde adamın kadına yaklaşmak için duvarı sırtlayarak çekmeye başlamasının ardından, bir piyanonun üzerinde yatan ölü eşeğin ortaya çıkmasını görmekteyiz. Bu görüntüler aslında kişinin içgüdüsel olarak hissettiği arzunun ancak toplumda bedel ödeyerek yaşanabilmesinin mümkün olacağını çağrıştırmaktadır. Filmin son dakikaları, kadının apartman dairesinden çıkarak plajda başka bir adamla görüşmesini ele almaktadır. Bu adamı oynayan kişi Salvador Dali’ dir. Buluşmalarının mutluluk verdiği sahneleri görmemizin ardından kumlara gömülü kadın ve erkeğin kısa kesitleri yer almaktadır. Bu sahnenin devamı Buñuel’in orijinal el yazısı metinlerinden ’de anlaşıldığı üzere bütçe yetersizliği sebebiyle tamamlanamamıştır.
Bunuel, film için görüşlerini bu sözlerle sarf etmektedir:
“Hiçbir düşünce veya görüntü konusunda kendimizden ödün vererek onları mantıklı bir açıklamaya itmedik. Mantıksızlığa doğru tüm kapıları açmak ve hiçbir açıklama yapmadan o görüntülerin şaşırtıcılık düzeylerini korumak zorundaydık.”
Salvador Dali ise film hakkındaki görüşlerini bu sözlerle belirtmektedir:
“Bir Endülüs Köpeği, ergenlik ve ölüm üzerine bir film. Bu filmle İberya hançerini tüm gerçekliği ve keskinliğiyle entelektüel ve şık Paris’e sapladım.”
İmgesel açıdan oldukça zengin kesitlerin yer aldığı Endülüs Köpeği, aldığı sert tepkilere rağmen birçok kişi tarafından beğenilerek bir anlam çerçevesine oturtulmaya çalışılmıştır. Filmdeki zaman geçişlerinin mantıksal açıdan hiçbir yeri olmamakla beraber Bunuel’in bilinçli olarak izleyicide düşünme yetisini harekete geçirme isteğine uyarı yapmış olabileceği’ de düşünülmektedir.