Uzun bir şiir…
Gözlerin gibi küçük bir yer kaplıyor sadece…
Okşanmayı unutmuş saçlarımdan doğmuş bir aşkın ebeliği miydi seni efsane yapan?
Hayatın ihtimalleri çok ama bahaneleri yok.
Herkesin olduğu kadar, birazcık da benim her şey.
Hisseme düşen yokluğun mu?
Şu sararan yapraklar da koparttığım ve avuçlarıma sığdıramadığım takvim yaprakları gibi benim ama kuşlar bir veda havası okumadan gittiler.
Saatler, saniyeler belki bilmediğim başka zaman dilimleri geçip gidiyor.
Hayatın ihtimalleri artıyor. Bir boşluğa ilikledim gözlerimi.
Gelmeyişlerine o kadar alışmışım ki, bir geliş nedir onu da hayal edemiyorum. Yurt edinmiş gibiyim yüzünü, elini kolunu…
Zaman kendince hareket ediyor, yaşamı çok mu sahiplendik acaba?
Oysa bir kara tren dumanıydı zaman. İlerledikçe izlerini göğe bırakan.
En delişmen çağlarımızda ıslattık kirpiklerimizi.
Gülemedik mi yeterince yoksa bütün güllerin dikeni mi kaldı sevmek için bize? Bitti gençlik çağları, şimdi bütün şiirlerimiz veremli…
Aşk sözlerini mahkum ettik ve astık! Çoğu öldüler.
Gidenlere ağıt oldu yaşayanlar da…
Gece gibiyim…
Aydınlık verecek gözlerimin ışıltısı da sönmüş.
Veda havasını okumayan kuşlar, aslında hiç bilmiyorlarmış.
Kış geliyormuş, bahar gönlümüze çoktan gelen kış, şimdi toprağı üşütecekmiş biraz da!
Olsun!
Bir dahaki baharı bekleyeceğini öğrenmiş çoktan toprak.
Küçücük bir yer kaplayan o gözlerin, soğuk bir kışın habercisi olmuş şiirime… Olsun!
Topraklar bahar gelince üşümez ki…