“Ne kadar söz varsa düne ait. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım” dedi Mevlana.
Başımı yastığa koydum.
Kendime döndüm,
Dedim: Dün dünde kaldı.
Keşfedilmemiş bir ada misali,
Kelimeler arasında keşfe çıkmaya,
Yeni kazılar yapıp cümle hazineler bulmaya var mısın?
Bir insanın ruhuna dokunurum,
Birinin hayatında yer edinirim,
Birinin anını şenlendirip
Birinin yüzünde tebessüm,
Birinin gönlünde hüzün olurum belki.
Dedim.
Ve
Düşüncelere daldım cümleler arasında.
Kelimeler, trenin vagonları misali ard arda sıralandı zihnimde.
Söylenmemiş
O cümleyi bulabilmek,
Değinilmemiş
O satırı oluşturabilmek,
İşlenmemiş o madeni işlemek için
Trenine kömür atan makinist misali harladım gönül ateşimi.
Ama
Bir şey oldu.
Tökezledim.
Elimden küreğim, dilimden harflerim düştü sanki.
Sır oldu her şey.
Ateşim köze döndü.
Dumanım siyaha çaldı.
Dedim
Söylenecek bir şey kalmamış.
Her şey söylenmiş.
Her şey sıralanmış.
Bilinmeyen bir kelime, kurulmayan yeni bir cümle yok.
Uğraşma
Didinme
Yeni bir cümle dünyaya getiremezsin.
Derken,
Köz kendi içinde kızdı kızdı kızdı.
Korlandı korlandı korlandı.
Közler kıvılcıma,
Kıvılcım ateşe,
Ateş yangına döndü.
Yandıkça yandı içim.
Yandıkça çözüldü dilim.
Yandıkça yakacak cümleleri sıraladı elim.
Dedim
Sır olan harfler değil,
Sır harflerin pişmesinde.
İşin sırrı yanmakta.
Kelimeler aynı olsa da,
Cümleler ayrı yakar.
Söylenecek söz bitmez dedim sonra.
Söyleyenin ateşi biter anca..