Gündemden düşmesini dilediğimiz bir konu bu. Konuşmaktan, yazmaktan utanç duyduğumuz, sarsıldığımız… İçim ürperiyor!
Ne yapacağız? Çözüm için daha kaç kadın ölecek? Bedeniyle ölenler ve ruhuyla ölenler… Daha kaç kadın cansız kalacak? Daha kaç kadının ölümüne şahit olup seyirci kalacağız? Bir seyahat sırasında, iyi bir otelde yan odadan şahit olduğum ve gözyaşlarıma hakim olamadığım durum gibi… İyi bir otel diye belirtiyorum çünkü bu işin sosyal statüsü falan yok!
Kırılan cam eşyalar, feryat figan bağıran bir kadın.
“Bırak beni! İstemiyorum! Yalvarırım bırak! Dokunma bana! Hiç mi acımıyorsun, yapma!”
Adamda hiç ses yok ama icraat olduğu belli!
Kadın devam ediyor;
“Yeter diyorum sana! Sen nasıl bir adamsın, bırak beni!”
Sesler konuşma şeklinde değil, abartmıyorum çığlık çığlığa idi. Tereddüt bile etmeden resepsiyonu aradım. Gelip bakmalarını istedim. Bir dakika bile geçmeden sessizlik oldu. Sanırım müdahale edildi.
Kadının sözlerinden aile olduklarını varsayıyorum ama olanları normalleştirmez! Hatta evinin kalın duvarları arasında olsa bile, yine normalleştirmez. Az sonra hıçkırıklara boğulmuş ama duyulmasın diye sesini bastırmaya çalışan bir kadın ağlıyordu. Her ne oluyorsa odada devam ediliyor, sadece sesler kısılmış, kıstırılmıştı.
İstemediği halde dokunmak, eşi ya da değil farketmez, en ufak bir kaba davranışta bulunmak, hangi erkekliğe sığar, hangi insanlığa sığar?
Olayı cinsiyetçiliğe bağlamak istemiyorum ama fiziksel olarak gücü yetmediği için zarar görenler hep kadınlar ve çocuklar. Şiddetin cinsiyeti olmaz.
Dünyada bu kadar yaşanılası güzellik varken insan denen varlık neden kötülüğü tercih ediyor? Pamuk gibi yüreğe sahip onca yalnız adamlar bir gülümsemesine talip eşler ararken, leş çuvalı adamların elinde heba olan kadınlar… Neden?
Geçtim kadını erkeği… Bir canlının canını acıttıktan sonra sabah aynaya nasıl bakıyorsun? Gördüğün suretine hiç mi tüküresin gelmiyor içinden?
O gece bir kadın önce çığlık çığlığa yalvardı.
Hayatı boyunca taşıyacağı izlere sahip oldu.
Ağladı!
Onuru örselendi!
Gücü yetmedi!
Daima hissedeceği değersizlik duygusunu sahiplenmek zorunda kaldı!
Kendisine ait vücuduna, izni olmadan dokunulmasının yarattığı kullanılmışlık hissini kuşandı!
Karşındakiyle tüm duygusal bağını yitirdi!
Çaresiz kaldı!
O gece bir kadın sustu!
O gece bir kadın daha öldü!
Tıpkı öncekiler gibi… Tıpkı “keşke kurşunla acı çekmeden ölseydi kızım” diye ağlayan annelerin kızları gibi…
İçimizde dolaşan, içlerindeki şeytanı besleyen canilerin, ne ruh halleri ne yaptıklarının nedenleri benim ve benim gibilerin konusu değil. Bizler ağır cezalar hatta yaşam hakkının olmamasını diliyoruz. Diğer sosyo-ekonomik ve kültürel nedenler ilgili yerlerin işi… Çocuklarımızı denetleyelim, koruyalım derken korkuyoruz, korkutuyoruz. Bir de bu durum var farkında mısınız? Bizler şiddeti şiddet kelimesiyle tanımlayamaz olduk. Çok farklı boyutlara gidiyor bu iş. Altında yatan ideolojik, siyasal ve kültürel ne kadar neden varsa, “şiddet” sınırlarını da aştı. Evet biz belki bir sineğin peşinden koşup sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. Mesele bataklığı kurutmak ama sinekten rahatsız olanın sesi çıkmazsa, bataklık her şeyi yutmadan kimsenin haberi olmaz.
Ne olur artık kadınlar, çocuklar, hayvanlar ölmesin.
Anneler ağlamasın artık!