Bir çığlıktan ibaretken hayatta kalma çabalarımız…O güzel çocukluk günlerimiz geldi aklıma… Büyüklere özlem…
O topraklar içinde, taşlarla oyun oynarken ne de mutluyduk,
Sizce de öyle değil mi?
O büyük güzel ailelerin, en mutlu çocuklarıydık yufka üzeri yoğurt ve şekeri yerken ;
“Bugün hangi yemeği pişirdiğimizi, ne yediğimizi, kim veya kimlerle bir araya gelip sohbet ettiğimizi sosyal medya mecralarında paylaşmak gibi bir “görgüsüzlük” yapmak zorunda değildik.”
Şimdi olsalar yanımızda büyüklerimiz ; çok fazla kuvvet alırdık onlardan inanın…
Kandaş olmanın, gerçek anlamını; ekseriyetle aynı kandan, aynı soydan gelmek olarak algılanan kandaşlığı, aslında; birbirini sevmek, saymak ve anlamakla ancak mümkün olacağını öğrenmiştik.
Ve o büyük ailelerde birbirimizin nasıl yaralarını sarardık, bir görseydiniz…
Açık ve yoğun iletişim kuran, ortak kararlar alabilen, aile üyelerinin kendini güvende hissetmesini sağlayan , onları destekleyen ve cesaretlendiren bireylerdik…
Ve bunları sağlayabilen büyükannem ilkokul mezunu bile değildi…
Hiç birimiz birbirimizden vazgeçmiyorduk ta ki ölüm ayırana kadar..
Ki bizler büyüklerimizi kaybederken çocukluğumuzun kaybolduğunu hissederdik sanki…
Yalnızca kendimizi, kendi hayat koşturmamızı düşünmek yerine , içimizde olan sevgiyle hayatta koşuşturan nesillerdik. Biz olmayı iyi becerirdik…
Ve o güzel insanların ; çok işi olurdu, yorulurlardı o zaman da hatta hayat pahalıydı da ,ama bizimle dama uzanıp, yıldızları saymayı asla ihmal etmezlerdi …
Büyükler hep borçlarını konuşmazlardı şimdi olduğu gibi…
O zamanlar dünya çok büyük değildi, yardım duygularıyla paylaşmak, bir sevinci ya da güçlüğü paylaşmak hayat felsefemizdi. Birbirine benzerdi evler, toprak dam daracık camlar…
Lüksün ve gösterişin benzi soluktu biz çocukken…
Son model arabamızla sosyal medyada boy boy resimlerimiz olmazdı…
“Vefa” bir apartman adı değildi o zamanlar..
Dünyaya insan olarak gelinmediğini, insan olmayı öğrenerek yaşamamız gerektiğini öğreten;
Bize büyülü o güzel çocukluğumuzu, gençliğimizi, armağan eden tüm büyüklerimizi sevgi ve saygıyla anıyorum…
Şimdi ise büyüklerin;
Çok fazla işleri var biliyorum.
Yorgunlar işlerden, insanlardan, teknolojiden, pahalılıktan
Oysa bu çocukluklar bizim zamanımız gibi ;sevgi, ilgi ve şefkat yıldızlara bakmak ister beraber, tablete telefona değil.
Ey şimdinin ebeveynleri;
Çocukluğuna ve yanındakilere sevgiyle sarıl,
Seni nasıl güzel gördüklerini düşün,
Kazanıp kaybetmenin çok doğalığıyla yaşa, gerçek hayatta da,
Yeterince dost kal, ölçüsünce…
Çocuk gibi davranan yetişkinlerden olma,
Yetişkin gibi çocuk büyütme topluma,
Çocukken büyükler gibi olmak isteyen ama büyüyünce çocuk olmayı özleyen nesilleri oluştur!…
Çinlilerin Atasözü der ki;
“Çocuklarınız sizlerin değildir, onlar bizzat yaşamın çağrısının kızları ve oğullarıdır. Elinizden geçerler, sizden gelmezler. Eğer sizlerle birlikteyseler, bu sizindir anlamına gelmez. Onlara sevginizi verin, fikirlerinizi değil çünkü onların kendi fikirleri vardır. Bedenlerini barındırın, ruhlarını değil çünkü ruhları bize ve hayallerimize yasaklanan yarınlardadır. Sizler onlara benzemeye çalışın, onları kendinize benzetmeye değil.”