Bugün benim kalbim kırık… “Her şeyden şüphe edilir, kalpten şüphe edilmez. Her şeyi kırmak caiz olur, kalp kırmak cinayettir.”
Siz hiç rüzgarın ardından çıkan güneşi seyrettiniz mi? Ilık, ılık yağan yağmurun ardından dökülen o soğuk rüzgarda üşüdünüz mü? Ya da buz gibi etrafı saran don ardından açan güneşin sıcaklığını kalbinizde hissettiniz mi?
İnsanoğlu için hayat bir imtihandır. Her insan belli başlı şeylerle denenir, birisi ölümle, birisi yoklukla, birisi kaybolmuşla ama her insan bir şekilde denenir.
Doğduğunuz an ağlayarak gözünüzde yaş gelerek başlarsınız bu aciz “hayat” kavramına.
Öldüğünüz vakitte eğer kaldıysa birkaç dostun göz yaşıyla bitirirsiniz bu “hayat” denilen boşluğu…
Ne kadar kötü hayat yaşıyoruz oysa zor bulunan nimet olan iyiliğe bir türlü erişemiyoruz. Hepimiz mi kötüyüz? Kalbimizde hepimizin kin ve nefret dolu? Hepimiz birer “taş” kalplere mi sahibiz?.
Hiç düşünmedin mi? Bir sabah kalktığında gözlerinle aynaya bakıp derin bir “Âh” çekip geçip giden zamanı.
Hiç mi mezarlıklara gitmedin?
Hırs uğruna yaşayan insanların birkaç m² mezarda, bir çaput ile yattığını hiç mi görmedin?
Ömürleri boşa çürütüp, insanlığın yok oluşunu mu seyrettin?
Kalbinde hiç mi sevgi beslemedin?
Bir insanı sevmek, bir kalbe girmek çok mu zordu?
Nefsine hâkim olmak, güzeli güzel olduğu için sevmek bu kadar mı zordu?
Neden 21. Yüzyılın “teknoloji” çağında çocuklar kaybolup gidiyor?
Sevginin yerini neden nefret dili alıyor?
Hiç mi bir yârin hasreti sarmadı seni de ağzın çirkin, kalbin çirkin konuşuyor?
Yine kâinattaki sayısız ilâhî azamet ve kudret akışları karşısında insanoğlunun hissiz ve duygusuz kalması, damlaya takılıp deryayı unutmasının ne büyük bir gaflet olduğunu Mevlânâ Hazretleri şu teşbih ile îzah eder:
O zamanlar Bağdat; büyük keşiflerin yapıldığı, ilim, irfan ve sanatta eşsiz bir medeniyet merkezidir. Ortasından şırıl şırıl akan Dicle Nehri’yle ilâhî sanatın müstesnâ bir sergisi durumundadır. Mevlânâ Hazretleri der ki:
“Bir öküz, Bağdat’a gelir ve şehri bir baştan öbür başa kadar dolaşır. O dillere destan Bağdat şehrinde hoşlanılacak nîmetler olarak yalnızca çöplükteki kavun ve karpuz kabuklarını görür… Zaten öküz ile eşeğin seyrine lâyık olan şey de; ya yola dökülüp saçılan samandır, yahut yolların kenarında biten çayır çimendir!”
İnsan sevgisiz kaldıkça dünyadaki savaşlar son bulmayacak, nefret dili beden dili olacak. Nice insanlar toprak altına kalbi kırık, gönlü hoş olmayarak girecek.
Yapan varlıkta insan, kıran varlıkta insan… Bir insan bu kadar acz, bu kadar çirkin, bu kadar meddah olmamalı..
İnsan sevgi sarmalı, kalp kırmaktan korkmalı, kalp kırmak Kabe’yi yıkmak gibidir düşüncesi aklının dört bir yanında olmalı..
Bugün benim kalbim kırık…
“Her şeyden şüphe edilir, kalpten şüphe edilmez. Her şeyi kırmak caiz olur, kalp kırmak cinayettir.”