Bitmeyen geceler!… Oturuyorum, Ay’a bakıyorum, yağmur yağıyor. Bir sigaram var parmaklarımın arasında tutuşmak istemeyen benim gibi durup izliyor.
Gecenin kulağa nasıl geldiğini merak ediyorum. Diğer geceleri bilmiyorum ama bu gece yolcusu olmayan tren düdüğü gibi geliyor, yağmur da yağıyor desem klişe olur mu?
Bulutların intihar ettiği ve her bir parçasının avlu mozaiklerine dağıldığı an, bulutların parçalanma sesi.
Bu gece korkuyorum ve titriyorum.
Ama anne balkonda oturuyor ve bahçesindeki ıslak çiçekler için parlıyor, geceleri hep seviyor. Neden biliyorum, çünkü akşam işten eve gelirdim, babam gelirdi, yalnızlığı biterdi. Hala babasını bekliyor ve aynı zamanda yeni doğan çiçeklerinin tadını çıkarıyor. Sigarayı o görmeden cebime koydum. Pişmanlık ve nostalji dolu bir insanı boğmuşum gibi, kendimi cebime gizlemiş gibiyim.
Bir ses var, annesi babasını karşılamaya gidiyor, ben oturup izliyorum. Bu gece mozaiklere çizilen anne terliklerinin sesi.
Sesimi yükseltip selamlıyorum baba,
Bu gece titreyen sesimin rengi ve kokusu var.
Babam anlıyor ve gözlüklerinden bana bakıyor.
Ben gülümsüyorum onlar gülümsüyor.
İçeri giriyorlar
Yağmur bitiyor
Son anda yalnızlığım bitene kadar birkaç gece oturup izlemem gerektiğini düşünüyorum.
Ama sorularımı cebime sigaranın yanına koyup eve gidiyorum. Bu gece yağmurda şemsiyesiz kalan küçük bir kızın çığlığı gibi…