Bana sormuştu bir keresinde bendeki kendisinden habersiz, bilgisizce hiç görmesini istediğin bir şey var mı diye.
Utandım, yanaklarım kızardı. Dilimin ucundaki sözcükler bir birine dolandı. Neydi beni bu kadar heyecanlandıran. Alt tarafı bir soru sormamış mıydı. Neydi bu kadar telaş peki panikledim. Elimi kalbime götürdüğümde ise onu ilk defa böyle görmüştüm. Yerinden çıkacakmışçasına sonra ona dönüp söylemek istedim. Benim bir şey görmeme, keşfetmeme, hissetmeme gerek yoktu ki en güzel manzara karşımdaydı zaten.
Her gün o güzel gözlerini gözlerimde görüyordum. Her gün bir şeylerini keşfediyor. Neye neyle cevap vereceğini adım kadar biliyordum. Bir nesneyi sevmediğinde yüzünün buruşmasından tutup mutlu olduğunda yanağının kenarında çıkan gamzeye kadar. Onu her gün, her saat ve her dakika yeniden öğrenip keşfediyordum ve keşfetmeye devamda edecektim. Onun bana dokunmasına bile gerek yoktu. Sesinin samimiyetini yüreğimde hissedebiliyordum ve evet onu tüm bedenimle hissediyordum.
Sonra birden yutkundum. Boğazımda bir düğüm öylece oturmuştu oraya. Ne içeri gidiyordu. Nede dışarı boğuluyor muyum dedim. Kendi kendime dalmış gitmiştim. Kalbimin derinliklerine bunlar benim düşüncelerimdi. Onun bir başkasını sevdiğini ben tamamen unutmuştum. Gözlerimi yumup gözyaşlarımı elimle sildim. Ve dedim ki kendi kendime bazen sevmek sadece hissetmektir. Karşında ki bunu bilmese de.