Başka bir dünya keşfedelim. Gerekirse 20 mil uzakta olsun. Bir mesaj gönderelim ve bu mesaj dostluk mesajı olsun..
Her yerde hayat yok. Dünya dediğimiz gezegende de öyle. Yeryüzünde çocuklar her şeyi gördüler. Hastalıklarla savaştılar, savaşı paylaştılar, depremi yaşadılar. Aç kaldılar, korktular ve korkarak yaşamayı öğrendiler. Şimdi sıra yeni doğmuş bebeklerde!
Sizce yaşam dedikleri hayatları kimler tarafından korunuyor? Her an saldırı halindeki düşmanla savaşacaklar, hergün biraz daha ölüme yaklaşmak üzereler ve biz yetişkinlerin yapacak hiç bir çözümü yok. Başarılı olacak dediğimiz hiç bir planımız yok.
Aslında tek bir görevimiz var. İnsanlığı korumak, dünyamızı korumak. Peki nasıl? Yeni dünyaya göç etmek isterken bağlı olduğumuz dünyamızı nasıl koruyacağız?
Hiç bir çocuk gençliğini yaşamıyor. Ergenlik denen döngüler ekmek kavgaları oldu. Sırtlarında ana-baba yükleri taşıyorlar, eğitimleri kalemden değil sokak kaldırımlarından ibaret. Ne dost, ne arkadaş nede maddi varlıkları var.
Yaptığımız tek bir şey var oda beklemek. Bilinmezliğe doğru yol alırken birde başka bir dünyanın kapılarını aralamak isterken buluyoruz kendimizi. Var olmayan dünyayı görüyor ve istiyoruz. Sıcak olsun istiyoruz ama soğuk ve ölümün eşiğinde ki bir dünyada yaşıyoruz. Malesef ki istediğimiz yerde uyanmıyoruz. Çünkü uyumuyoruz. Çünkü biz duymuyoruz, görmüyoruz, bitmiş, tükenmiş, hareketsiz yaşıyoruz.
Bize verilen görev kolay değil! Dünyayı korumak kolay değil! Asıl düşman bizken hiç kolay değil. Biz ne kendimiz için savaşıyoruz nede gelecek nesiller için. Sadece kaçmak ve yeni dünyaya göç etmek istiyoruz. Hayal kuruyoruz. Yeni bir toprak kokusu, deniz dalgaları ve rüzgarın hışırtısı. Pembe panjurlu evin içinden çıkamadık.
Bilmemiz gerek bir şey var “Bu da ne, lanet olsun dediğimiz düşman” biziz ve aynaya baktığımızda halen bunu göremiyorsak bizim için yardıma gelecek olanı da göremeyiz. O yüzden bırakın başka dünyayı kendi dünyamızı keşfedelim.