Aşkınla yüzleşme zamanı… Değerli okurlar, Yine yeni bir yazımda buluştuk. Hoş geldiniz sefalar getirdiniz.. Aslında şuan hepimiz ruhdaşız..
Yazdıklarımda kendini bulan, kendinden bi parça olduğunu fark eden vardır mutlaka aranızda. Tıpkı şarkılarda ben ve ruhumu bulduğum gibi sizler de yazılarımda siz ve ruhunuzu bulmuş olabilirsiniz. Sonuçta o şarkılar da şiir şeklinde yazılmış yazılar, melodilerden oluşmuş yani aksesuar eklenmiş duygularımızı yansıtan şiirler değil mi?
Teşekkür ederim içimdeki dünyayı sizlerle paylaşmama izin verdiğiniz için. Şimdi sizlerle, yazılarımın sürekli okuyucusu bir arkadaşımın bir önceki yazımdan yani “İNSAN, NEDEN EN ÇOK EN EN SEVDİĞİNE KIZAR?” konulu yazımdan etkilenerek ve esinlenerek, kendisine öz eleştiri yaptığı ve harika bir şekilde duygularını aktardığı iç dünyasını paylaşmak istiyorum.
Aşkın’ın duygularına tercüman olan bir Can Yücel şiiri bırakıyorum sizlere;
“Kendimden özür diliyorum.. Yaşadığım süre boyunca hep merhametimin arkasından yürüdüm, beklentilerimi arkada bıraktım. Kimseden bir şey beklemedim, doğrusu bu sanıyordum çünkü. Yaşadıklarımı yaşayamadıklarımı içimde sakladım, sustum bastırdım olsun dedim insanlık bende kalsın. Ben en iyisini yaşatayım ki istemeye yüzüm olsun dedim. Verdim, hep verdim karşılığını alıp alamadığıma bakmadan, aslında güçlü olmak değildi istediğim, ama olmak zorundaydım ve bırakıldım.
Kendimi hep erteledim. Kimsenin beni anlamadığını bildiğim halde hayatıma girenleri bana verilmiş bir görev olarak gördüm. Herkesi mutlu etmek zorundayım sandım. Benimde mutlu olmam gerektiğini unutmuşum meğer.. Görevim neyse en iyisini yapmalıydım ki vicdanım rahat etmeliydi. Birilerinin de bana karşı görevleri olduğunu hiçe saymışım oysa…
Ne yazık ki; Bana verilen rolleri en iyi şekilde oynarken onların rollerini iyi oynayıp oynamadığına hiç bakmadım. Karşımdakilerin eksiklerini tamamlamaya çalışırken, onların hatalarını görmeye vaktim kalmamış sanki. Beni üzmelerine bakmadan, karşılığında ne aldığıma ne hissettiğime aldırış etmeden hep verdim.. Kendimi nasılda unutmuşum.. unutturmuşlar aslında. Paramparça olmuş kalbime, cayır cayır yanan içime doğruları söylemeye çalışan beynime, mutsuz yüzüme hep sus dedim. Sen sus… Kendime haksızlık ettim, kimseye etmediğim kadar. Herkesi dinledim kendimi dinlemediğim kadar.
Kimse benim yüzümden mutsuz olmasın diye, hiç bir şeyin sebebi ben olmayayım diye mutluluk oyunlarımı oynadım.. Yetmedi yeni oyunlar buldum. Ama bir gün bir bakmışım ki paramparça olmuşum. Tutunacak tek duygu bırakmamışım kendime. Kendimi teselli edecek tek şey yokmuş hayatımda. Allak bullak olmuşum.. Kendimi aramaya çıktığımda yorgun, yılgın, bitkin bir köşede saklanıp ağlayan bir erkek çocuğu olarak buldum. Ve ona elimi uzattım diyebildiğim tek şey GEÇTİ, bir daha seni kimse üzemeyecek.
Şimdi senden özür diliyorum. Seni bu kadar hiçe saydığım için, insanların seni bu kadar üzmelerine müsade ettiğim için, seni hiç bir zaman dinlemediğim için, üzerine bu kadar sorumluluk yüklediğim için, hakkın olan bütün duyguları sana yaşatmadığım için… Şimdi tekrar söylüyorum. İnsanlığından, kalbinden, duygularından, çocukluğundan, hislerinden çok özür diliyorum… Galiba ben almadan vermenin Allah’a mahsus olduğunu unutmuşum…”
Teşekkür ederim bu yüzleşme gerekiyordu kendinle.. Ve sen en iyi şekilde, en doğru olanı yaptın. İyi yada kötü, olumlu yada olumsuz bir şekilde insanların kalplerine dokunabiliyorsam ve içlerindeki gerçek ruha hitap edebiliyorsam ne mutlu bana.. Bir kişi bile olsa yazılarımı okuyup kendinden birşeyler buluyorsa dünyada benden mutlusu olamaz.. Bir yazar daha ne ister ki?