Apophis, Meşhur mısır mitlerinde yer alan, Nil Nehri’nde hayatını sürdüren devasa bir yaratık.
Bu mitlerde; yılana çok benzemekle birlikte, büyüklüğü 15 metreye belki de daha fazlasına uzanan aşırı kaygan, kafası sert, iğrenç bir varlık olduğu anlatılır. Bazı kaynaklarda “kötü kertenkele” de deniyor kendisine. Tüm varlığıyla kaostan beslenen korkunç Mısır tanrısı, yıkımın ve kıyametin de tüm hakkını verdiği anlatılıyor.
Apophis’in hikayesi doğumuyla başlamıyor aslında. Çünkü kardeşi Ra doğana kadar, sakin bir Güneş tanrısı kendisi. Ra’nın ortaya çıkmasıyla birlikte gözden düşen bu kertenkele, konumunu Ra’ya kaptırınca bitmeyen öfkesi ile sonsuza kadar kardeşiyle savaşmaya and içiyor. Bu sayede tabiki sadece Ra değil, tüm Dünya hedefine giriyor.
Apophis’in nefreti, her gün güneşin doğmasıyla tekrar tekrar alevlendiğinden, tek bir amaç gütmeye başlıyor. Güneş’i tamamıyla ortadan kaldırarak gün doğumunu engellemek.
Çünkü; “Güneş doğmazsa, Dünya yok olur.”
Zamanla kimse Apophis’e ibadet etmemeye ve Ra’ya dönmeye başlar levhalarda yazılanlara göre. Hatta bunun için rahipler kutsal kitap bile yazarlar. Fakat ne Ra’ya olan ibadetler ne de kutsal kitap bu “kaos yılanını” durdurmaya yetmez, zamanla sadece geçici olarak yavaşlatır ve yer altına hapis edilir.
Bu yüzden, Apophis sonu felaket olabilecek birçok doğal afetin sebebi olarak suçlanmaya başlanır. Örneğin, tsunamilerin, depremlerin, yanardağların ve yer kabuğunu oynatabilecek her felaketin suçlusu O görülür. Çünkü yer altında sonsuza kadar yüzecektir…
Son birkaç gündür haberlerde Apophis ismini okuyor olabilirsiniz. Hatta sadece Apophis değil “APOPHIS 99943” olarak görebilirsiniz.
Çünkü bu isimi şu aralar NASA ve Rusya meşhur etti. Apophis 99943 ismini verdikleri bir gök taşı yeryüzüne 30 bin 577 kilometre uzaktan geçecekmiş. Uzaya fırlatılan uydular bile Dünya’ya 36 bin kilometre uzaklıkta olduğunu varsayarsak, bu misafir çok yakınımızdan bize selam vererek geçecek.
Peki, ezkaza misafirimiz bir kahve içmeye bize uğrarsa ne olacak? Ya da önce uğrama kararı alıp da vazgeçerse? En ufak bir yörüngesinden sapma yaparsa Dünya’ya ne olacak?
Saatte 40 bin kilometre hızla giden kaos yılanı temsilcimiz teğet geçmek yerine yakınlaşmayı ya da hedefine bizi almayı tercih ederse maalesef yapabilecek hiçbir şeyimiz yok. Çarpma olmadan, maksimum yakınlaşma seviyesinde büyük bir nükleer patlama etkisi yaratacağında hem fikir Dünya’nın bilim insanları. Ruslar özellikle belirtmiş mesela, 1961’de test edilen Sovyet termonükleer bombasının 30 katı büyüklüğünde olabilirmiş tahribat.
SpaceX şirketinin kurucusu Elon Musk bu gök kayası için isime dikkat çekerek; “Harika isim! Bu göktaşı hakkında endişelenmezdim ama büyük bir kaya parçası eninde sonunda Dünya’ya çarpacak ve bizim şu anda buna karşı savunmamız yok.” demiş.
Bu yüzden yeterli teknoloji olmadığı için, çarpma olasılığı olan yerlerden acilen insanlar tahliye edilmeli ve ülkelerini terk etmeli diye düşünmüş. Bu da milyonlarca kişinin evlerini, ülkelerini terk etmeleri, velhasılı kelam gezegenimizin en büyük mülteci krizi anlamına geliyor.
Her şey bilime, teknolojiye, tarihe dayalı anlatım oldu çok güzel. Fakat bundan sonrasına kendim yorum yapmak isterim müsaadenizle.
O hesapladığınız gök taşları kafanıza düşsün e mi? Yetmedi mi bu korkudan, panikten, gelecek kaygısı ve ölüm korkusundan insanları sıkıştırdığınız? Bu beyin bulanmaları nereye kadar sürecek?
Koskocaman yaşlı yeryüzü kaç savaş, kaç salgın hastalık, kaç tufan, kaç asteroit gördü? Daha ne görsün…
Mahallemizdeki açı toku bile bilmiyor iken, son iki yıldır bilim insanlarının ve Elon Musk’ın teorilerini ezbere biliyoruz ama.
Aç gözünü Mustafa amca!
Seyhan yenge, markette çocuğuna elma alamayan yan binadaki Sevim teyzeye uğra mesela, tesadüfen fazla elma almış gibi.
Televizyondaki maç skoru verir gibi vakaların sayısını veren kanalları kapat Adem abi. Bu dünya vebayı yendi. Su çiçeğini esaret altına aldı.
Sen yoluna bak. Mahalle okulunun önünden geç de, ayakkabısı yırtık olanın peşine takıl Selim Bey.
Bizi göktaşı öldürmeyecek, ya da salgın hastalık. Bedenler fani, ölürse beden ölecek. Ruhun yaşamıyorsa ne yapsın zaten bilimsel teoriler sana.
Öyle bir çalış çabala ve paylaş ki sen elindekini, Elon Musk “vay be!” desin. Apophis değil de Hasan Amca koysunlar mesela hızla gelen göktaşının adını.
Büyük hesaplar berberde, kahvede okey masalarında konuşuluyor ama biz daha küçük hesapları tamamlayamamış insanlarız. Konfor alanlarımızdan çıkamadan, oturduğumuz yerden devlet meselesi çözen insanlarız değil mi?
Ülkeyi en iyi biz yönetiriz, en iyi maçlar biz hakem olsak oynanır haksız mıyım?
En adaletli hakim biz oluruz yargılama konusunda. En iyi adap biz biliriz mesela yeni gelin gelirse aileye. En iyi çocuğu biz büyütür, “ben o öğretmenin yerinde olsam, şöyle yaparım, böyle yaparım…” lı cümlelerle kanıtlarız mükemmelliğimizi.
Halbuki, biz deprem olduğunda sokakta kalanlar için evlerimizin kirasını üç katına çıkaran, yangın çıktığında stoklanan içme sularını yardım kuruluşunun deposundan çalıp satan, ekonomik krizi sattığımız mallara ederinden fazla zam yaparak fırsata çeviren, salgın ve kış dönemlerinde endişeyle hastaneye her gelene gereksiz tahliller bindirip ticarethaneye çeviren, nasıl olsa herkes tıpış tıpış bot mont alacak diye normal düzeyde ailelerin alışveriş yaptığı ürünlere beş kat fiyat biçen, sütü olmayan bir annenin bebeğine içireceği mamayı dolar kuruna sabitleyen son derece duyarlı bir toplumuz değil mi?
Apophis bize ne yapsın?
Çarpan çarpmış bizi…
Geçmiş olsun…
Sevgilerimle