Her şey göz açıp kapayıncaya kadar kısa bir zamanda oldu. Akreple yelkovanın birbiriyle yarış halinde olduğu, birinin diğerine galip gelme çabasını göstermekteydi.
Her şeyden önce bir aksesuar olarak takmaktan zevk aldığım kolumdaki saatin tiktakları, bana ne söylemek istiyordu? İlk önce akrebe yenik düştüm. Geride bıraktığım her an bana hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını anlatmaya çalışıyordu. Bir saat önceki ben, şimdiki halime geçti diyordu, geçti. Geride bıraktıklarımın gerisinde kalmamak için dörtnala koşuyordum. Aynı anda birden fazla şeyle meşgul olmaya çalışmak, zihnimde başka senaryoları da beraberinde getiriyordu.
Biten bir günün ardından, yırtılıp atılan takvim yaprağına… Bir köşede yığılan takvim yapraklarından, her geçen gün tek tek beyazlayan saç teline… Beyazlayan saç teli demişken onlar da coşup giden zamanın suç ortağı mıydı yoksa? En güçlü kanıtımdır onlar. Yolda karşılaştığımız ve her zaman acelesi olan, selam verip yoluna devam eden bir tanıdıktı zaman. Benim karşılık vermemi bile beklemeden çekip gitmişti önümden.
Ne uzun bir gün diye mırıldanırken birden gün batımına hayran hayran bakarken buldum kendimi. Yapılması gereken bütün birikmiş işlerin yarım kaldığını güneşe veda ederken anladım. Olsun dedim kendi kendime, günler çuvala girmedi ya. Yarım kalan işleri tamamlamak için yarını rezerve etmiştim kendime, oysa yarının bundan haberi yoktu.