Geçtiğimiz Pazar günü adına yakışır bir derbi müsabakası izledik Galatasaray ve Fenerbahçe arasında… Adı derbi, tadı derbi, oyun derbi…
Gençleştirme projesi kapsamında Avrupa’daki oyununu lige yansıtmakta zorlanan Galatasaray ve Pereira ile Ali Koç‘un, 3’lü 4’lü defans ve Mesut’lu Mesut’suz oyun ikilemleri arasında kalan Fenerbahçe’nin maçını her sene yılda en az 2 kez olduğu gibi bu sefer de heyecanla beklemişti tüm spor kamuoyu…
Bu derbideki bir başka odak noktası ise, 2 yıldır süregelen pandemi ve seyirci kısıtlamasının ortadan kalkıp, statların %100 oranında seyirciye açılmasıydı…
Öyle ya 2 sene sonra Galatasaray taraftarı adı sürekli değişse de hep ”Ali Sami Yen” olarak adlandırılacak statta takımlarına kavuşacaktı…
Üstüne üstlük bir iyi bir kötü skora rağmen Galatasaray taraftarı genç oyunculardan ve oynanan hızlı tempolu oyundan memnundu…
Üstüne bir de kaos ortamında ki Fenerbahçe’de belki de Pereira ve Ali Koç son kurşunlarını atacaktı…
Maç beklendiği gibi başladı…
Galatasaray orta sahada baskıyla kazandığı topları, Kerem Halil Feghouli üçlüsüne Morutan destekli hızlı bir şekilde geçiş oyunu oynayarak pozisyonlar bulmaya başlamıştı…
Daha 15 dakika yeni bitmişken, Kerem’in önce sürüp Morutan’a pas verdiği, sonra da tekrar iade aldığı noktada genç Berke ile karşı karşıya kaldığı pozisyonda topu kaleye göndermesi güzel bir günün habercisiydi Galatasaray adına…
Ama bu sevindirici gelişme sadece 15 dakika sürdü…
Galibiyetten ve skordan son derece emin olan Galatasaray takımı, 30. dakikada kullanılan serbest vuruşta top yekün ileri çıkmış, geride kimseyi bırakmamış, dönen top İrfan Can kontrolü ve uzun pası sonrası orta saha çizgisinde Mesut’a gelmiş, Mesut da 2016’daki Ludogorets’e attığı gole benzer şekilde tüm yarı sahayı bomboş koşarak geçmiş ve Muslera’nın üstünden topu ağlara göndermişti.
İşte kabus burada başladı belki de…
Bu golden sonra Galatasaray ve Fatih Terim ne denese olmuyor, top bir türlü çerçeveden içeri girmiyordu…
Dakika 82’de gelen Kırmızı kart, arkasından gelen Diagne golü, bu büyüyü bozsa da, Galatasaray’ın sevincine ”VAR” gölgesi düşürülmesi çok uzun sürmüyordu.
Pozisyon faul ya da değil herkes kendine göre yorumlar ama sahanın ortasında durmasını bilmeyen hakemlerimiz, ekran başında da ne yapacaklarını bilmedikleri için, golü atan Diagne’nin Berisha ile olan mücadelesine VAR müdahelesi ile müdahil olmuş ve neticesinde gol iptal olmuştu.
Nihayetinde de maç 1 – 1 bitecek derken, yıllardır alışık olduğumuz ama son yıllarda pek göremediğimiz Fenerbahçe mücizesi gerçekleşmiş ve oynadığı süreler bile kısıtlı olan Crespo’nun sürpriz çarpraz koşusu ve şutu, direkle izdivaça dönüşmüş ve bu izdivaçın meyvesi olarak Fenerbahçe’nin ikinci golü ortaya çıkmıştı…
İkinci yarı en az 5 – 6 tane net pozisyonu kaçıran Galatasaray ise 1 puan mı alacaz derken yediği golün de şokuyla maçın devamını getirememiş ve bu seyri güzel ve mükemmel derbiyi Fenerbahçe kazanmıştı ”1 – 2” .
FIRTINA KOPUYOR
Durmuyorlar, beklemiyorlar, fırsat vermiyorlar… Ligin başında aldıkları rüzgar daha da sert essin de Lodos’a Fırtına’ya dönüşsün diye tüm güçleriyle ilerliyorlar…
Evet Trabzonspor’dan bahsediyorum…
Son haftalardaki eksikliklere rağmen dün gece de Karadeniz kıyılarından esen soğuk hava dalgasını, Kolbastı enerjisiyle birleştirip Gaziantep’i de 3-0 yenen Trabzonspor, Anadolu istilasının 7 puan, İstanbul hegemonyasının da 10 puan önünde 13. haftayı da lider olarak geride bıraktı…
Gerçi maçın başındaki Hugo – Dicko mücadelesinde olası Kırmızı kart es geçilmemiş olsa belki de başka şey konuşuyor olurduk ama ”Netice”nin ”Hatice”den daha algısal olduğu ülkemizde , maç sonundaki ”Look at the Tabela”daki skor kaplan lehine 3-0 şeklinde olunca, Karadeniz’de bir bahar havası, bir hoş seda , bir coşku başka bir şey düşünmenize imkan vermiyor…
Ne diyelim… Ligi Avrupa’ya tercih eden Abdullah Avcı en nihayetinde takımını ve yerini bulmuş olsun diyelim… Yıllar sonra Karadeniz Kaplanı’nı bir kez daha kupayla görelim isterim…