Dün Bandırma Hava Üssünün yanından yürüyorken savaşın içindeki insanlarla duygusal empatim farklı boyutlara büründü.
Askeri jetler muazzam korkutucu bir gürültü ile üzerimizden geçiyordu. Korktum doğrusu. O sesin korkutucu tınısı, uçağın keskin süzülüşü vücudumdaki tüm bağları çözdü adeta. Köpeğim de korkudan ağlamaya başladı. O an savaşların, emperyalizmin kirli oyunlarının doğurduğu sonuçlara lanet okumak geldi içimden. Sadece kendi milletim veya dinime mensup insanlar için değil de tüm siviller için aynı acıyı hissetmeye başladım.
“İsrail kahrolsun” sloganları atıyoruz. İşgalci Yahudiler yeryüzünden silinsin diye can atıyoruz. Bürokrat kesim Filistin-İsrail şeklinde 2 devletli gerçekçi çözüm önerileri getirse de halk bir kaşık suda tüm Yahudileri belki şu an boğar. Yahudilerin dindar Ultra-Ortodoks kollarının da benzer şekilde tüm Müslümanları ayırt etmeden öldürecek kadar ileri gidebilecekleri olağandır.
Ermenistan’a bakalım. Hocalı katliamı esnasında Taşnak-Hınçak ruhunu devam ettiren Neo-Nazi Ermeniler Azerbaycanlı sivil halkı acımadan katletti. Anneler cansız çocukları kucaklarına aldı, feryatlar koptu. Ermenistan’a şu an sorsak bu katliamı kabul etmez, Azerbaycan hükümetinin bir entrikası olarak görürler. Azerbaycan ise 2. Dağlık Karabağ savaşı sonrası topraklarını geri aldı. Şimdiki Azeriler Hocalı katliamının kinini halen içlerinde yaşatıyorlar. Ellerine fırsat geçse tıpkı Ermenilerin Karabağ’ı kaybettikleri an tazeledikleri kinleri gibi, Azeriler de Ermenileri bir kaşık suda boğar.
Gazetelerde okuyoruz böyle haberleri, tahlil ediyoruz, milliyetçi-ümmetçi damarlarımızla teorik yorumlar yapıyoruz. O savaşın içindeki insanların yaşadıklarını anlamaya çalışıyor muyuz? Sosyolojik zeminde milliyetçi ve/veya ümmetçi taleplerimizin ne kadar mantık üzerine oturduğunu sorguluyor muyuz? Uzun vadede ne istiyoruz biz?
İsrail yok mu olsun istiyoruz? Yoksa iki devletli çözüm mü olsun? İsrail’de 10 milyon yerleşik nüfustan söz ediyoruz. Bu insanların ölümünü arzulamak etik mi? Tepemden geçen savaş uçağı beni ne kadar korkuttuysa aynı korkunun kat kat fazlasını üzerine füze gelen bir Yahudi sivil de hissediyordu. Ölüm anında ne millet ne din kalır, sadece hayatta kalma refleksi… İnsanın insan olduğunu idrak ettiği, tüm kimliklerin silindiği tek an odur.
Veya en iyi ihtimalle toprakları boşaltmalarını talep etmek gerçekçi mi? Almanya’dan gelen, ev bark sahibi olmuş, Türkiye ekonomisine hayran kalan gurbetçi vatandaşlarımız bile “gurulu düzenleri” Almanya’da olduğundan dolayı çok övdükleri ülkelerine taşınamazken makro boyutta 10 milyon nüfusun ülkelerini terk etmesi mümkün mü? Terk ettiler, hangi ülke kabul edecek? Çoğu İsrailli yeni jenerasyonun ikinci bir ülke pasaportu bile bulunmuyor ilk nesil Aşkenaz ve Sefarad Yahudi göçmenlerin aksine.
Ermenistan için konuşursak, Karabağ’ı 2020’de kaybetti. Türkiye de Azerbaycan da zafer çığlıkları attı. Ben de bir Türk olarak sonuna kadar destekledim. Fakat asırlardır orada yaşayan Ermeniler evsiz, yurtsuz yaşadıkları yerleri, emek verip aldıkları evlerini terk etmek zorunda kaldılar. Onları anlayabiliyor muyuz? Empati kuramadık maalesef. “İşgal etmişlerdi, defolsunlar” diyoruz. Perde arkasındaki sosyo-ekomomik nedenlere kafa yormuyoruz. O insan belki bir emekçi, başka bir şehre gidecek mazot parası bile bulamıyordu. Devlet politikasının ceremesini sivillere çektirmek etik midir?
1915 Ermeni Kırımı sırasında ne ölenlerin ne de öldürenlerin kemikleri bile kalmadı. Hocalı Katliamı tertipçileri şu an belki yaşlandı, yeni nesil barış istiyordu. Elimizde fırsat varken değerlendiremedik. Nefreti daha da ilerlettik. İsrailli, yüzbinlerce hükümet muhalifi solcu insan varken onları göremedik, hepsine şeytan gözüyle baktık, aynı kefeye koyduk. “Ethnic-cleansing” veya “genocide” isteğiyle yanıp tutuştuk. Daha da beteri bu istekleri sorgulamadık. İnsanca yaşamak, uyuma, barışa yönelmek yerine “hayvani kabileciliği” sonuna kadar savunur hale geldik.
Çözüm önerimiz nedir? İyi düşünmek gerek. Salt haberlere salt yorumlar yapmayın. Aynı sloganları atmak, ne istediğini bilmemek, sürü psikolojisinin kurbanı olmak düşünme yetisini kayba, dolayısıyla da toplum içinde erimiş silik bir kişiksizliğe sebep olur. Siyasilerin yönlendirmesiyle birtakım basmakalıp paylaşımlar yapmak, lanet okumak, tek düze milliyetçi propagandalar yapmak bir arpa boyu yol aldırmaz.
Pasif kalın demiyorum elbette, bir sorun varsa gerekli yollarla çözmek zorundayız fakat empati de yapmalıyız, ne istediğimizin bilincinde olmalıyız. Karşı millete biçtiğimiz kaftan milyonları ihtiva ettiğinden bireysel boyutta ele almak cahilce olur. Bir davayı sahipleniyorsak şuurlu hareket etmek zorundayız. O davanın kurucusu bizmişiz gibi düşünmemiz, analiz etmemiz gerek. Başkalarının çizdiği davaların fikirsiz piyonları olmaktan kaçınalım. Kısacası mantıklı düşünmeyi, empatiyi ve insan kalabilmeyi unutmayalım.