Toplumumuzda sosyal medya ve Narsizm’in etkileşimi ile kişileri bedensel, görsel ve mesleki açıdan tek tip hale getirmesiyle birlikte bireylerde ciddi algı bozukluklarına yol açmaya başladı. Peki sosyal medya ve Narsizm nasıl bağdaşıyor?
Öncelikle Narsizm kavramında insanlara karşı kibirli olma, üstün olma, taktir edilme, yükseltilmiş özgüven ile kendilerini sürekli diğer insanlardan ayrıcalıklı görme eğilimi, şekilcilik gibi ben merkezci ego kavramı ile insanları kategorize ederek ortaya çıkan bir kişilik bozukluğudur.
Empati yoksunluğu ve üstün olma çabasını bu prototip grubundaki insanlarda net şekilde gözlemleyebiliriz.
Bilinçaltımız yeni doğmuş bir bebek gibi hızlı öğrenip kavramaya eğilimlidir. Sigmund Freud’a göre sadece rüyalar değil, anılar, travmalar, kişilik bozuklukları ve fobilerde bilinçaltı ile doğrudan ilişkilidir. Freud’a göre kişinin bilinçaltına ittiği ve yüzleşmekten kaçındığı anılar, tüm hayatını ve insan ilişkilerini derinden etkiler. Bu noktada Narsizm’in etkisinde kalan sosyal medyayı hiçbir kişisel yetenek, kişisel gelişim odaklı olmayan paylaşım içeriklerinin toplumumuzu düşünmeye, araştırmaya yönelmeyen , sadece tüketim odaklı olan yeni nesil gözlemliyoruz.
Halbuki kimlik kazanımını içeren her farkındalık kişiyi Narsizm’in etkilerinden koruyabilir.
Bu noktada mükemmeliyetçilik algısının tüm nesli Narsizm’e yönlendirebileceğini görüyoruz.
Ben merkezi odaklı içgüdülerimize hizmet etmek yerine toplumsal anlamda ötekileştirilen hayatın içerisinde azimle mücadele edebilme yetisini kazanmış insanları toplumsal girişim ve sosyal sorumluluk projeleri ile desteklemeliyiz.
Yaradılış olarak kendi irademizle ve mutlak gayretle elde etmediğimiz hiçbir kazanım için gurur duymamalı.
Doğuştan gelen fiziki yapımız kendi irademiz ve yeteneğimizin bir sonucu değildir.
Narsizm’in en büyük zararı ise insanları kutuplaştırmak, algıda seçiciliğe yönlendirmektir.
Tüketim çılgınlığı ve materyalizmin etkisinde kalan yeni bir kuşak ile karşı karşıyayız. Sosyal medya platformlarında ,bireyler, yeni nesil kuşağı fiziksel ve kusursuz mükemmeliyetçilik anlayışını benimsedikleri için çarpıtılmış algı mekanizmasına sahip olmuşlardır.
Toplumumuzun bu noktada bedensel farklılıkları normalleştiren destekleyen ve benimseyen sağlıklı bireyler yetiştirebilmek için kendi içerimizde farkındalık duygusunu özümsetebilecek profesyonel anlamda sosyal sorumluluk projelerine hayat vermeliyiz.
Toplumsal farkındalık yaratabilmek için, algıyı doğru yönlendirmenin gerekliliğini bilmeliyiz.
İnsan psikolojisinin en çok etkilendiği konu dayatılmış toplum yargılarıdır. Narsizm ve dayatılmış her türlü algı kişiyi birçok farklı depresif semptomlara yönlendirebilir. Bu süreçte bireylerde kaygı bozukluğu, depresyon, (OKB) gibi bir çok psikolojik rahatsızlığı tetikleyebilir.
Sağlıklı bir psikoloji temeli oluşturabilmek amaçlı Dr. David Burns tarafından kaleme alınan ”İyi Hissetmek” adlı bilişsel terapinin yöntemlerini açıklayan ve klinik olarak kişiler üzerindeki depresyonu tedavi edebilme niteliğinde olan bir kitap olmasıyla baş yapıt niteliğindedir.
Narsizm’in etkisiyle psikolojik destek alamayan bireylerin ve depresyon gibi uzun süreli kronikleşmiş semptomları olan herkesin okuması gereken harika bir kitaptır.
Okuma terapisi, yani bibliyoterapi yöntemiyle birçok klinik inceleme sonucu orta ve ağır şiddetli depresyonda verimli sonuçlar elde edilmiştir.
Bu eşsiz kitabı deneyimlemenizi tavsiye ediyorum.
Ayrımcılığa ve ötekileştirmeye son vereceğimiz yeni bir nesil oluşturabilmek için mücadele etmek dileğiyle..